Hollanda da var da neden bizde yok ?

Bizim ülkemizin tarımsal üretim şekli ile Hollanda veya diğer Avrupa ülkelerinin üretim şeklinde önemli bazı farklar var.

Bizim ülkede tarımsal üretim kolaydır. Çiftçi olarak adlandırılan ve tarımsal üretimi yapanlar işletmeci değil sadece karnını doyurmak isteyen köylülerdir.

Tarımsal üretimle Ziraat Mühendisleri veya sermayedar işletmeciler uğraşmaz. Uğraşanların sermayeleri yoktur ve bilimsel bir yanlarıda yoktur. Üretim doğaçlama veya babadan görüldüğü şekliyle yapılır.

Bu üretimde ne işletmecilik ne de bilim yoktur. Çünkü bizim ülkede toprağa tohumu atıp beklemek yeterlidir.

Ayrıca çok uzun seneler bu topraklarda bir kişinin kendi başına büyük üretimlere girmesi hep tehlikeli olmuştur. Kendine yetecek kadar yetiştirirsen kimsenin sende gözü olmaz.

Savaşta vergi, korunma ihtiyacından doğan ağalık sistemleri ilk ve asıl üretici olan köylüyü hiyerarşide her zaman en alta koymuştur.

Bunlar durumun çokgenel hatları.

Cumhuriyetin kurulmasıyla en sonunda biri çıkıp bu durumu farketmiş ve "Köylü milletin efendisidir" demiş. Çünkü bütün milletin var olmasını sağlayan yiyecek üretiminin aslında en alttaki değersiz kılınmış durumdaki köylü tarafından yapılmakta olduğunu bilmiş.

Üretimin daha bilimsel, daha verimli olabilmesinin yollarından biri de üretimi yapanın bunun kaymağını yiyebilip kendini mutlu hissetmesinden geçer. Adam yerine konmak mutlu hissetmenin birinci şartıdır.

Fakat bu tespiti yapan,


üstelik eski düzeni değiştirecek kadar da güç sahibi olan bu kişi tek başınadır ve kurduğu düzeni teslim ettiği ekip arkadaşları kendi başlarına kalınca yeni sistemi geliştirmek yerine eski sistemin adı değişik halini devam ettirmeyi tercih etmişlerdir. Yani köylü bu kendisi için söylenen sözün sözde kaldığını kendisinin gene en altta olduğunu gayet güzel anlamış ve iyice idrak etmiştir.

Ne yazık ki Cumhuriyetin kuruluşundan beri, çağının belki 100 yıl ilerinde ortaya konmuş olan insan odaklı demokratik yaklaşımlar rafa kalkmış köylüde eski düzeninde üretime devam etmiştir. 1990 lara kadar da bir değişiklik olmamıştır. Adı Cumhuriyet olan Kominist bir ülkeye benzediğimiz için bireylerin değişme şansı pek olmamıştır.

Yaklaşım genelde şu olmuştur ; Bütün değişimi gerektiği kadar ve sadece gerektiğinde otorite yapar. Sizin bir şey istemenize gerek yoktur sizin için neyin iyi olduğuna sizin karar verme hakkınız yok. Çünkü siz cahilsiniz. Oysa biz akıllı ve medeniyiz. Bir köylü kendisi için neyin iyi olduğunu bilemez. Bekamız (yani sizin de bekanız) için bizim hep sizi yönetmemiz gerekir.

Köylü milletin efendisidir diyenle bu zihniyeti birbirinden ayırmamız gerekir bu yüzden.

Sonuç olarak Özalla başlayan değişim günümüze kadar hızlanarak devam etti. Adı konmamış ama gayet güzel işleyen Hint kast sistemi artık tamamen bitti. Artık bir köylü göze batmadan fabrikatör olabilir. Üretimini büyütebilir farklı şeyler deneyebilir. Hatta muhtemelen sistem onu bu yüzden onurlandırır taltif eder.

Komik şekilde, Atatürk amacına, kendi arkadaşları marifetiyle değil kısmen gelişmeye engel gördüğü bir kitlenin metamorfoz geçirip azimle çalışması ile ulaşabilmiştir. Gene komik ve hatta ironik şekilde bu metamorfozda Atatürk' ün koministvari arkadaşlarının büyük etkisi olmuştur. Yani "DOĞRULUK", yolunu bir şekilde bulmuştur bunu başlatan da Atatürk' tür. Buradan eski, yanlıştır anlamı çıkmaz, eskinin misyonu bitmişti yeni bir şey gerekiyordu hepsi bu. Hiç bir şey sonsuz yaşayamaz.

Köylü daha yeni yeni adam olduğunu hissettiğinden içinden çıkacak büyük işler yapabilecek kişi sayısı da henüz yeterli düzeyde değildir. Ancak buna rağmen bu ülke bir takım sebzelerin üretiminde İspanya, Fransa ve İtalya yı çoktan geride bırakabilmiş durumdadır. Kuzey Avrupa ülkelerinde çok büyük tonajlarda Türk sebzesi tüketilir. İngilterede domatesin kalitesini ifade etmek için Türk domatesi diye bir kavram oluşmuş durumdadır. Dünyanın tek parça en büyük ve en tonajlı üretim yapan topraksız tarım serası Türkiyededir.

Ancak tekrar belirtelim, büyük işletmecilik gerektiren, kapasiteli ve kaliteli üretimler, eskiden beri çiftçilikle uğraşan köylüden değil okumuş, güngörmüş, eskiden beri işletmecilikle uğraşan işadamlarından veya kadınlarından çıkmaktadır.                         tamnland.com

Başlayan bu gelişme bu şekilde gider. Türkiye bu durumu hem kanıksamış hem de değişen dünyaya yeterince adapte olmuş durumdadır. Otomasyonlu seracılıkta büyük ve kaliteli tarımsal üretimlerde gelişip duracaktır. Tüm kavgalara tüm ağlamalara ve tüm battık yaygaralarına rağmen.


Hollanda böyle maceralı bir hayat yaşamadığından ve üstelik tüm halkını doyuracak tarımsal alanlara sahip olmadığından zaten olsa da bir çok hayati bitkinin güzelce yetişebilmesine yetecek güneşi, karı, soğuğu, sıcağı, rüzgarı, nemi, kurusu olmadığından dar alanda olabilecek en iyi yetiştiriciliği yapmak hayati bir hal almıştır. Ya yetiştir ya öl şeklinde. Bu bakımdan gelişmeye bizden daha yatkındır.

Bazı bitkileri ne yapsanız yok edemezsiniz. Ama adam gibi de büyütemezsiniz. Günün birinde ne değiştide böyle oldu bir türlü anlayamazsınız ama o bitki gürleşir, meyve bağlar çoştukça çoşar. Türk halkı bu tip bir halk. Ne zaman ne halt yiyeceği pek belli olmayan bir insan kitlesi. Sanıyorum ki dünyaya bir gök taşı çarpsa dünya yok olsa, bir kayanın içinde bir Türk sıkışır gider bir yerde yaşam bulur gene. Yeterki başka bir kayanın da içine bir kızcağız sıkışmış olsun . . . .

Bu ülkenin gelişmesini istiyorsanız tam önünüzde duran işi düzgün yapın. Vatan sever olmanın bütün gereği sadece bu.


 20/10/2012  01:15 de yazıldı. Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder