Kadayıf Hamurunun Tarifi Çok Önemli Olabilir.

Sayın Bymehmet,

Kadayıf hamuru un ve sudan ibaret bir karışım. Filipinlilerde mutlaka buğday unu kullanıyordur. Protein oranlarları değişik bir kaç çeşit un alıp deneme yapmak bu kadar zor olmamalı.

Ayrıca bu kadar zor olmaması gereken bir diğer durum da;

Türkiyeden makine getirtebildiğinize göre kadayıflık un da getirtebilirsiniz. Çünkü burada adı kadayıflık olan bir un türü vardır. Amacı kadayıf yapmaktır. Fakat buna gerek olduğunu sanmıyorum. Zira kadayıf hamurunun çok özel ve ince bir sırrı yok. Kabaca çok kolay bir kıvam ama mutlaka zamanla bir sürü inceliği püf noktası keşfedilir.                                                  tamnland.com

Su ve unu karıştırıp aldığınız makinenin ilgili deliklerinden geçirip pişireceksiniz. Beğenmedinizse başka unlarla tekrar deneyeceksiniz. Size gereken bembeyaz, kaliteli bir un değil. Bu tür bir unla yapacağınız kadayıf hamuru çok elastik ve farklı bir tatda olacaktır. Şerbeti emmesi daha zor olacaktır. İçinde kepeği karışık, buğdayı daha çorak şartlarda yetişmiş bir un gerekiyor.

Makineyi gönderen vatandaşın da sizin bu talebinizi aşırı önemsememesinin sebebi bu aslında. Size verebilebileceği özel bir tarif şekli yok. Size dese ki 10 kg una 6 litre su karıştırıp hazneye koyun. Siz bunu tariften saymayacaksınız. Ki öyle olmuş zaten.

Kadayıf Hamurunun Tarifi Çok Önemli Olabilir.

Tamam ustalığı yok. Hamur içeriğini de tam bilmiyor. Fakat Ustalığını deneye yanıla geliştirecek. Sadece hamur içeriği ile ilgili bilgi istiyor. Çünkü hamur karışımı deneye yanıla zor bulunur bir şey. Ama sanırım onu da deneye yanıla bulacak. Bilsem gerçek bir hamur tarifi hemen paylaşacağım ama ne yazık ki benimde bildiğim yok.

Makineyle yapılan kadayıf kötüdür diye bir yargı şekli yok arkadaşlar. Bir burada bahsedilen makine sizin anladığınız anlamda doğal elle yapılan bir işin makinalaşması değil. Kadayıf zaten hep böyle yapılır. hatta Eskiden nasıl yapılırdı deseniz şimdiki ustalar bile bilmiyordur. İki makineyle yapılan kadayıf eski kadayıflar kadar lezzetlidir. Taş fırında pişen lahmacunla makineden çıkan lahmacunu ayırt edemeyebilirsiniz mesela. Sıcakta pişti sonuçta.

Ev yapımı yoğurtla fabrika yoğurtunu kolayca ayırt edersiniz. Ama kadayıfta doğalıyla makinesi arasında bir üretim farkı yok, size yansıyacak kadar. Tepsinin altına odun yakarlardı, şimdi gaz yakıyorlardır. delikli torbadan hamur akıtırken metal memeli bir borudan hamur akıtıyorlardır. Sonuç sıcak tepside pişen ip gibi hamur.                                                             tamnland.com

Pazarlamada Cinsiyet Ayrımı.

O zaman güzel kızı gönderin işi bitirsin. Bu erkek işletmeciler bu kadar eksik akıllı olamaz. Cinsel çekimin yüzünden istemediği, sevmediği, pahalı bulduğu, ihtiyacı olmadığı, fazla işine yaramayacağını düşündüğü şeyleri bile alır diyor sizin teori. Bence özellikle satın almada cinsel çekime prim vermeye eğilimli olan işletmeciler bunu yapmazlar. Karşılık görmeyeceğini bile bile sırf bayan diye istemedikleri bir şeyi almazlar.

Karşılık göreceğini umuyordur.
Karşılığı açalım. Yanyana görünüyor olmak yeterlidir mesela. Telefon rehberine bilmem ne hanım diye kaydedebilmiş olmak, Bu bilmem ne hanımla arada bir satın alma konusunda kısa görüşmeler yapabiliyor olmak, arada bir telefonla iş yerine çağırabilmenin cazibesi gibi şeyler olabilir. Bunlar da erkek müşterinin karşılık olarak umduğu şeylerdir. Ancak bir cinsel çekimin peşinden giden işletmeci bu işi ilerletmeden, bu işin üzerinde karşı cins sosyalleşmesi antremanları yapmadan bırakmaz. Bu bir iç güdüdür ve en kör cahili bile bu işi net şekilde bilir. Eğer kendisine cinsel çekim sunularak bir şey satıldıysa satıcının ileri aşamalarda artık işi zordur.

İşletmelerde , uzun vadeli anlaşmalarda büyük paralı satışlarda, uzun süreli iş ilişkisi kurma anlaşmalarında, büyük alıcının tek tedarikçisi olma çalışmalarında, ciddi emlak işlerinde bayan cazibesi kesinlikle tehlikelidir. Bundan medet uman patron satıcı elmanının başını yakacak demektir. Hiç bir erkek işletmeci bu tip ciddi


Pazarlamada Cinsiyet Ayrımı.

Satıcının iyisini pek severim. İşini iyi yapıyorsa cebimdeki son kuruş ta olsa bir katkıda bulunmak isterim. Satıcının iyisi satışı kişiyi iyi hissettirerek yapabilendir.

İki kriter var. Birincisi satış gerçekleşecek. İkincisi bu alışverişten her türlü mutlu olunacak.

Ortada bayan faktörü yok.

Bugün bir fuara gittik. Bir ürün çok ilgimi çekti yanaştım, fiyatından başka hiç bir şeyi merak etmiyorum. Basit bir ev gereci. Fiyat makulse almaya hazırım. Stand ve reklamlar zaten beni yeterince cezbetmiş durumda. Yanımıza şekilli uzun boylu hoş sesli bir satıcı abla geldi. Başladı konuşmaya. Sıkı, eski kaşar satıcılardan olduğu belli. Hem zeki hem tecrübeli. Bunu her hareketiyle belli ediyor. Fakat ürünle ilgili anlattıkları bizim hiç bir şekilde fizik kimya ve matematik bilmememiz üzerine kurulu. Sanıyorum ürünün dili olsa bu anlatıma hüngür hüngür ağlardı. Ben kendimi sattım zaten sen bir sus da alsın adamlar derdi. Abla iyidi ama hepsi bu. Almadık ve ayrıldık standdan.

Bilgisayar oyunları ile arkadaşlığımız biteli 10 yıl kadar oluyordur. Hiç oynamam ve hiç hevesim yoktur. Fakat bu oyunlara ilgi duyacak yaşlarda yavrularımız olduğundan bir çoğundan haberimiz vardır. Çarşıda geziyoruz. Bir akvaryumcu bulmamız gerekiyor. Aklımızda oyun CD si diye bir şey yok. Zaten evde son çıkan ne varsa mevcut. Girdiğimiz pasajda akvaryumcu kapatıp gitmiş. Fakat bir bir CD ci dükkanı var. Dükkanın önü tamamen açılmış. Pasajın içinde gezerken mevcburen adamın dükkan sınırları içine ayak basıyorsunuz. Cd ci kardeşimiz her bakana kibarca atlıyor. Buyrun diyerek yanına kadar geliyor. Saniye geçikmiyor. Zaten daha ileriden sizi kısmen analiz etmiş. Çoluk çocuğa mı alır kendine mi bir şey bakar aklında CD hiç yok mudur farkında. Raflarını da çok güzel düzenlemiş. Bir de LCD takmış oyun demoları yayınlanıyor. Cazip çekici görüntüler. Sohbeti kısa ama güzel. Sıkmıyor. İtmiyor. Balık diye girdiğimiz pasajdan bir uçak similatörü oyun alıp çıktık. Tipi nasıl bir satıcının ? Üstü başı günlük sıradan tişört pantolon. Ayakkabılar hafif eski ama sağlam. Bakımsız kirli sakal, iri cüsseli, kaba elli bir adam.

Mini etek yok, iç gıcıklayan ses yok, iltifat eden sözler yok. Erkeğin şekilsizi. Hiç niyetimiz yokken sattı ürünü.

İyi satıcı vardır. Bayan sattırır diye bir şey yoktur. Bu zahiri bir duygudur. Sonuç verirmiş gibi görünen ama aslında vermeyen.

Ama bayan satıcı aynı zamanda iyi bir satıcı ise, erkek ama iyi satıcıya bir kaç puan fark atabilir. Bunun sebebi piyasada iş yapan alışverişte son sözü söyleyen erkeğin kadından sayıca fazla olmasındandır. Kadınlar fazla olsaydı aynı durumun tersini konuşuyor olacaktık. Şekilli erkek satıcıların daha çok iş yaptığından bahsediyor olacaktık.

19/05/2012   23:50  de yazıldı.  Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.

Yılan Besleyerek Zengin Oldular !

İşte onu diyor ya herkes.

Tavşan satılmıyor. Piliç zor satılıyor. Bir sürü rakip var. Fiyat tabanda. Et satılmıyor. Pahalı. Piknik yerlerindeki mangallara bir bakın. 20 tavuk mangalına bir et mangalı düşüyor tüm illerde kesin sonuçlar.

Zaten satılan şeyler zor satılıyor. Bu durum yılan etini çok satarsınız gibi bir tavsiye değil tabi ki. Bilemem. Satmayı tasarlayan düşünsün.

Tek bildiğim en fakir ülkelerde bile temel şeylere verecek para yokken, fantazi şeylerin piyasası pek durmaz.

Asgari ücretle geçiniyordur ama 5 değil 7 liralık sigara alır. Yaygındır bu hareket. Sigarayı toptan bırakıp ayda 100-200 kara geçmeyi hesap etse de uygulayamaz insanlar. Kendi kendisinin esiridir. Bilinç altı yönetir o vatandaşı. Bilinç üstü çaresizdir. Yaptığı akılsızlıklara lanet okur ama devam eder.

Günde üç öğün sağlam yemek yer. Ama göbekten kurtulmak için 15 liralık haplardan medet umar. Bilinç üstü bu hapla bu işin asla olmayacağını söylese de, iki gün sonra bu hapı bile içmekten vazgeçeceğini bağırsa da bilinç altı bir mucize olacak diye bu hapı aldırır kişiye. Hap, bu "bilinçsiz, bilinç altları" yüzünden satılmaya devam eder. Parayı spor ayakkabısı ve eşofmana harcamaz, yemeği azaltıp koşu yapmaya çıkmaz. Çünkü zordur. 300 lira harcanacak ve 1-2 saat yollarda koşulacak ve bu iş günlerce düzenli sürdürülecektir. Üstelik yemek azaltılacaktır. Bilinç altı, bilincin üstüyle öyle bir savaşa girerki hayatınız kararır. Vazgeçip, 15 liraya ayağınıza kolayca gelen cebinizin hiç hissetmeyeceği hapı alırsınız.

Yılan etine güzel bir ambalaj ve güzel bir hikaye bulun. Satışı kolay bir hale getirin. Mesela kurusunu,


Yılan Besleyerek Zengin Oldular !

Ne güzel başlık oldu işte. Ticaretadam ipin ucunu tuttu.

Valla aslında iyi fikir. Bu ülkede göstere göstere veya gizliden gizliye kaplan eti, gergedan bilmemneyi yiyecek bir sürü insan var. Bundan emin olun. Yeterki piyasaya nizami şekilde çıkmayı başarın.

Aslanı kaplanı besiye almak sanki biraz zor olur gibi geliyor bana. Hem seçici yiyorlar yani her şeyi tüketmiyorlar, besleme masrafı yüksek çıkmalı. Hem de kaplan besi çiftliği çok göze batar. Günün birinde kesilecekler ya. Baskılara dayanılmaz o çiftlikte.

Ama dışarda ürün haline getirip buraya ithal edilebilir. İri cüsseli veya gücüyle ünlü hayvanların heryeri para eder.

Eczacı tanıdığınız varsa bir sohbet edin. Eskiden olmayıp şimdi,  parakende olarak en çok ne satılıyormuş bir sorun. Bütün hepsinin vitrinde aynı ilacın kutusu var. İnsanlar bu işlere çılgınlık şeklinde bağımlı.

Buradaki tek sorun bu tip hayvanların beslenmesi ve ürünlerinin satılması ile ilgili mevzuatlar ne diyor.

Mesela salyangoz kremi diye bir şey var. İlk gördüğümden beri düşünürüm neden bir kadın yüzüne salyangoz kremi sürmeye istekli olsun diye. Genci yaşlısı gayet istekliler. Biraz inceledim kimyasal ne özelliği var, ekstrası

Yılan Besleyerek Zengin Oldular !


Alıntı Yapılan Metin:
Bu arada kendimi de düşündüm. Et çeşidi olarak bir anakondayı yiyebilir miyim diye. Gerçi askerde zorda kalırsanız yılan yersiniz demişlerdi ama yılan çeşitlerini bile tam bilmiyoruz.  Zehirli, zehirsiz olanı vb. Bir de bu yılanlar fare ile besleniyorlar. Fare de lağımlarda, nerde pislik varsa oralarda dolaşıyor. Yok ya inek, tavuk , dana, koyun , kuzu , keçi vs varken yiyemezdik herhalde. En azından onların ot ile su ile beslendiklerini temiz olduklarını biliyoruz.


Bu bir hissiyat. Teorik değil.

Domatese, marula hayvan gübresi verince daha iyi büyüyor. Domatesin lezzeti hayvanın dışkısından geliyor teorik olarak.

Fare bir protein kaynağı. Bizim sığırın bağırsakları dahil her yerini yiyor olmamızdan aslında pek bir farkı yok. Yılan fareyi pişirmeden yiyor farkı bu !

Zehirli bir yılanın eti zehirli değildir. Kaslarını yersiniz. Bir de ısıtırsanız çok sıhhi olur. Isıtıldığında (direk ateşte veya haşlaya rak, arazi şartlarında) etteki asa lak türü bakteriler ölür. Sğır etindeki parazitlerden de böyle korunuruz. Çiğ yersek derhal bağırsaklarımızda tenya oluşur. Çiğ köfte etine fazla itina gösterilmemesi durumunda olduğu gibi.

Muhtemelen hayatım tehlikede olmadığı sürece yılan etini yemezdim ama fare yiyen hayvanın eti pis olur diye de düşünmezdim. Tavuk da böcek yer mesela denk geldikçe arazide. Araziden beslenen tavuğun eti çiftlik tavuğundan da lezzetli olur. Organik tavuğa besi yemi vermezsiniz. Oda bulursa böceği yer.

17/05/2012    23 : 30 : 35  da yazıldı.   Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.

Network Marketing Nedir ?

Network marketing sistemiyim ben diye yazmışlar zaten heryere.

Şimdi Network Marketin' gi duyar duymaz üçkağıtcı bunlar diye yazan bir sürü insan var internette.

Network Marketing bir kelime. İnternetten ürün pazarlamak demek. Bir mal üzerine kar koyup satılır. Bu ticarettir.    Bu ticaret işinin yöntemleri vardır;

Semt pazarında tezgahta yapılır. Yüz yüze satış. Haftanın bir günü. Tezgah kur topla vs. özellikleri vardır.

Dükkandan satış. Dükkan kirası. Haftanın her günü. Eleman çalıştır. gibi özellikleri vardır.

Bir malın satışı için temel özellikleri bariz şekilde birbirinden ayrılan 20-30 yol vardır herhalde dünyada.

Hepsinin tek ortak yönü bir malın kar konup başkasına satılması.

Mal yerine hizmet olabilir. Satış şekli insanla olur otomatik bir sistemde olur. Değişir gider.

Network marketing bu ticaret yöntemlerinden bir tanesi.

İnternetten ulaşılan insanlara satış yapılacak. Satış işi bir siteme göre yapılacak. İlk satanlar zamanla yükü


Üretilen Ama Satılamayan Fındık

Fındıkta Türkiye birincidir. Bu ne demek ? Neyin birincisi ? Dünyanın tükettiği her 4 kilo fındığın 3 kilosunu Türkler üretir demek. Kalan 1 kiloyu da İtalya , İspanya üretir. Diğer birkaç ülkenin ve Amerika nın bu üretimde payı yok denecek kadar az.

Fındık dünya çikolata sanayisinin birinci malzemesidir. Fındık yok ise çikolata da yok demektir. Kakao ve findık çikolatayı oluşturur. Kakao tat , fındık ise bu tadı bozmayıp destekleyen dolgu maddesi olarak görev yapar.  Daha başka bir sürü fındık ürünü vardır.

Çikolata dünyanın her ülkesinde neredeyse demirbaş ama fantazi bir gıda ya da bir diğer deyişle fantazi bir gıda olduğu halde neredeyse demirbaş bir temel gıda kadar yaygındır.

Dünyanın tükettiği bu vazgeçilmez gıdanın hammaddesi bizde yetişir. Yani yok satacak bir ürün. Ama çiftcisi üzgün. Yeni bir şey de değil. Yıllardır böyle. Buyrun burdan yakın.

Bunun sebebi ne ola ki ?

İnternetten Tarım

Bu fikir internetten değerinde organik sertifikalı ürün satmanın iyi bir yolu olabilir. Yani tarla ve sitedeki gelişim aşamaları gösteri amaçlı yapılıp asıl amaç olan satışta gerçek sertifikalı birinci sınıf ürünler kullanılır. Gelişim aşamaları boyunca ödenecek para gerçek hayatla orantılı bir bedel olarak oturup hesaplanır.

10 m2 lik bir parsele domates eken müşteriye toprak bakımı parsel oluşturma ve tohum ile ekim işçiliği bedelini ödemesi ve işe başlaması istenir. Bu aşama internette üye olup girdiği kanalda kendisine fikir verip yönlendirmeler yaparak uygulattırılır. Gene yönlendirmeler yaptırılarak belli arlıklarla sulaması bitki bakımı yapması yabancı otları yolması istenir.

Ama eğer sisteme girdiği halde kendisi ihmal edip yapmazsa parası yakılmaz. Yeniden başlamak için beklemeye alınır. Mail ve mesajla hafif hafif dürtüklenir.

Aşamaları zevkle yapar işi sonlandırırsa ve aşamalarda ödemesi gerekenleri öder bitirirse 30 kg domatesi kendisine gene gerçek hayatla uyumlu olarak tek seferde değilde bir kaç partide gönderilir. 30 kiloyu 2 ye


Simit Pekmezi de Nedir ?


Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - arzum74
Merhaba Arkadaslar
Simit pekmezi diye tabir edilen bir ürün hakkında bilgisi olan varmı?
Simit yapımında fırınlarda kullanılıyormus ne işe yarar tam adı bumudur piyasada fiyat nedir?
Yardımcı olursanız sevinirim

Simitin üzerine bir miktar pekmez sürülür. Bu pekmez normal şartlarda gerçek üzüm pekmezi olmalıdır. Yani kilosu 20 liradan başlayıp kalitesine göre 50 liraya kadar çıkan gerçek pekmez. Simite kahverengi rengini veren bu pekmezdir. Yani amaç simit yüzeyinin kahverengi görünmesi cazibesinin artmasıdır.

Ancak simit üretip seri şekilde satan irili ufaklı değişik kültür yapısındaki fırıncılarımız zamanla maliyetleri daha da düşürmek belli bölgelerde rekabete girebilmek için pekmez kullanmak yerine muadil ancak aynı görünüşte başka ürünler kullanıp ortaya simit pekmezi diye bir icat çıkmasına sebep olmuşlardır.        tamnland.com

Bu durum, Mehmet Ali Erbilin vaktiyle, Turuncu yerine İngilizce "orange" ile Türkçe turuncuyu birleştirip sürekli

Tarımda İlaç Kullanmadan Olmaz mı ?

Tarımsal üretim yaparken kimyasal mücadele yapılmak zorunda mı ?

Aslında konvansiyonel (modern, endüstriyel) tarım yaparken bilimsel şekilde üretim yapılıyorsa, bir zararlı söz konusu olduğunda yapılması gereken entegre mücadeledir. Entegre mücadeleye göre de söz konusu zararlıyla şu sıralamalar
araştırılarak (ve bir önceki işe yaramayacaksa bir sonrakine geçerek) müdahele edilir:

Kanuni Mücadele, Kültürel Önlemler, Fiziksel Mücadele, Mekaniksel Mücadele, Biyoteknolojik Mücadele, Biyolojik Mücadele,  Kimyasal Mücadele

Oysa Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye' de de bir zararlı söz konusu olduğunda (hatta zararlı hiç gelmeyecekse ve zarar vermeyecekse bile zarar verebilir endişesi ile) doğrudan son basamağa geçilir ve ilaçlama yapılır. Önceki 6 basamak eğer yasal zorlamalar yoksa değerlendirilmez.                                                               tamnland.com

Tarımsal üreticinin zararlılar ile mücadelede kimyasal zehir kullanmasının sebepleri:



GDO Nedir ? Nasıl Yapılır ? Neden Korkulur ?


Çok tartışılan ancak anlaşılması zor bir şey GDO. Bu sebeple bu yazımda bunun ne olduğunu, olabildiğince anlaşılabilir bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
Temel olarak kısaca şu iki tanımı yapalım:
Genetik değişim (GD) modern biyoteknoloji teknikleri kullanarak bitki veya hayvan gibi bir organizmanın genlerini değiştirmektir.

Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) genetik değişim yolu ile farklılaştırılan bir bitki, hayvan ya da diğer bir organizmadır.

GD, geleneksel ıslah teknikleri ile yapılamayacak yollardan bir organizmanın genlerini değiştirebilir.
Benim birçok kişiye sorup doğru düzgün cevap alamadığım bir soru var:
Gen nerededir?
Evet sürekli bahsedilen, genetik bilgiyi de taşıyan bu çok önemli/gerekli şey gen nerededir ve nedir?

Organik Ürün Standı

Sayın A_iverson,

Bir fikrin güzel olması, ticarete uygun olduğunun kanıtı değildir tek başına. Tabi ticaret kökenli bir fikirde, ticarete uygun olmayan bir fikrin nasıl güzel olabileceği de tartışılabilir.

Fikriniz güzel geliyor kulağa. Bu kadar basit. Organik ürünlerinde bulunduğu başka ihtiyaçlarında kolayca temin edilebildiği bir market hoş bir fikir. Ama organik işin içine girdi mi tacirin iki kere düşünmesi gerekiyor. Bir kere organik olsun olmasın bu tip bir yer için çok para dökülmesi lazım. Bir tarz yaratılıp müşterinin cezbedilmesi paranın asıl döküleceği kısım.

Organik ürün koymak bir cazibe yaratacak mutlaka. Ama cazibe yaratacak başka daha ucuz tarzlar bulmak, organik gıda ticaretinin insanı aşağı çeken yönleri yüzünden hiçde göz ardı edilmemesi gereken bir durum ortaya çıkıyor.

Organik ürünün size sağlayacağı imkanlar ile ne kazanacaksınız ? Bu kazançlar organik için girdiğiniz risklere

Bir Mayıs İşci Bayramı Kutlu Olsun.


1 Mayıs İşçi Bayramı Kutlu Olsun.