Hollanda da var da neden bizde yok ?

Bizim ülkemizin tarımsal üretim şekli ile Hollanda veya diğer Avrupa ülkelerinin üretim şeklinde önemli bazı farklar var.

Bizim ülkede tarımsal üretim kolaydır. Çiftçi olarak adlandırılan ve tarımsal üretimi yapanlar işletmeci değil sadece karnını doyurmak isteyen köylülerdir.

Tarımsal üretimle Ziraat Mühendisleri veya sermayedar işletmeciler uğraşmaz. Uğraşanların sermayeleri yoktur ve bilimsel bir yanlarıda yoktur. Üretim doğaçlama veya babadan görüldüğü şekliyle yapılır.

Bu üretimde ne işletmecilik ne de bilim yoktur. Çünkü bizim ülkede toprağa tohumu atıp beklemek yeterlidir.

Ayrıca çok uzun seneler bu topraklarda bir kişinin kendi başına büyük üretimlere girmesi hep tehlikeli olmuştur. Kendine yetecek kadar yetiştirirsen kimsenin sende gözü olmaz.

Savaşta vergi, korunma ihtiyacından doğan ağalık sistemleri ilk ve asıl üretici olan köylüyü hiyerarşide her zaman en alta koymuştur.

Bunlar durumun çokgenel hatları.

Cumhuriyetin kurulmasıyla en sonunda biri çıkıp bu durumu farketmiş ve "Köylü milletin efendisidir" demiş. Çünkü bütün milletin var olmasını sağlayan yiyecek üretiminin aslında en alttaki değersiz kılınmış durumdaki köylü tarafından yapılmakta olduğunu bilmiş.

Üretimin daha bilimsel, daha verimli olabilmesinin yollarından biri de üretimi yapanın bunun kaymağını yiyebilip kendini mutlu hissetmesinden geçer. Adam yerine konmak mutlu hissetmenin birinci şartıdır.

Fakat bu tespiti yapan,


Türkiye' nin neresi fakir ?

 Türkiyede kişi başına düşen para seviyesi bir miktar arttı. Para her tür insana daha fazla yayıldı. Dışardan ürün girince içerde de yapılmaya başladı. İnsanlar arasında bir sınıf farkı vardı kayboldu. Her işe her tür insanın önü açıldı. Şimdi bizim bina hizmetlisi yarın kafayı kırıp bir firma kurup bir ürünün ihracatını yapmaya kalkabilir. Önü açık kimse yadırgamaz. Eskiden adam yerine konmazdı alt sınıfdı.

Toros köylerinin birindeki çoban bir anda patron olup yanında işçi çalıştırmaya başlayabilir. Eskiden olamazdı, bir çoban olarak işlemlerini yaptıramazdı aşması gereken büyük bir anlayış, bakış açısı engeli vardı. Şimdi yok. Yadırganmaz.                                  tamnland.com

Bir işletmenin bekçisi araba sahibi olamazdı. Babadan kalma parası olsa bile almaya korkardı. Kendini gizler sınıfına uygun davranma yolunu seçerdi.

Çocukken Amerikan filmelerinde şehirden uzak bir kasabada ambulans ve fiyakalı polis arabası gördüğümde düşünürdüm. Bunlar çok zengin bir ülke bu yüzden köyleri şehire benziyor ve her türlü teknik imkanı devletleri sağlamış derdim. Zamanla bunun bir para sorunu değil bakış açısı sorunu olduğunu anladım.

Ülkemizde mutlaka bir para artışı oldu ama bir ülkede para ne kadar çok olursa olsun eğer bu parayı herkese

yaymak gibi bir dert yoksa insanlar sindirilmişse kimse hiçbir şeyi sorgulayamıyorsa bu para bir yerlerde birikir veya buhar olur uçar. Bizde bu oluyordu. Şimdi olmuyor. Bu konuda Cumhuriyet tarihi boyunca bir çaba oldu sonunda artık kabuğuna sığmadı patladı. Yani bu durum sadece son hükümetin işi değil Cumhuriyetin ilanı ile başlamış bir yaklaşım. Karınca hızıyla ilerlerken, Özal' la hızlandı. Şimdiki hükümetle iyice rahatladı. Sadece parasal boyuttur bahsettiğim.

İstanbul' da yaşayan bir banka memuresinin beğenmediği işini arzu ettiğinde değiştirme lüksü var artık. Edirne' deki bir fabrika işçisinin sevmedim bu fabrikayı şu fabrikaya geçeceğim diye çabaya girme şansı var. Doğuya kaydıkça bu lüks kayboluyor. Mesela Konya da çalışan bir fabrika işçisi işine çok daha sıkı sarılır. Artvin' de


"Hamburger" le yapılan, "Döner" le olmaz mı ?

Buna kafa yormaya değmez. Çünkü çok kafa yorulacak bir şey değil.

Bir ürünün, bir yiyeceğin, bir hızlı yemeğin yani fast food un dünya geneline yayılabilecek bir marka olması herkesce aranan tercih edilen bir taam olması için tadının harikulade olmasından çok pazarlamasının yapılabilmiş olması gerekir.

Tadı güzel, insanın açken arayacağı, yemesi kolay herhangi bir ürünü dünya genelinde markalaştırabilirsiniz. Döner ya da hamburger. Bu farketmez. Farkedecek olan şey pazarlayabilmeniz.

Hacıoğlu lahmacun örneğin. Kuruldular büyümekle meşguller. Mc Donalds türü kampayalar yaparlar. İlk başladıklarında fırında yaparlardı şimdi makinede üretiyorlar. Heryere bayi veriyorlar. Markalaştılar şimdi büyüyorlar. Yemesi kolay hoşa giden bir lezzet. Sonuçta lahmacun. Dünya çapında olmak pek kolay bir iş değil. Bana sorarsanız döner lahmacundan daha şanşlı bir yemek, dünya çapında bayileşmek için. Ama sıkıysa yapın. Sermaye, akıl, yayılabilme, üretimde pratikleşme, standartlaşma . . .  Bir sürü unsurun bir arada dosdoğru gelişmesi lazım.

Bunun birlik olabilme ile de bir ilgisi yok. Muhtemelen bilinen dünya markaları da birlitelikler sonucu doğup büyümemiştir. Birisi çıkıp işi büyütmüş belki ondan sonra ortaklıklar doğmuştur.

Yıllardır bir Colanın formülü hikayesi vardır. Marifet colanın tadını yakalamak değil o içeceği dünyaya yayabilmektir.

Eskiden bir çok şehirde Panda dondurma vardı. Günün birinde Algida çıktı geldi bütün bayileri sildi süpürdü. 20 Algida dolabına karşılık bir Panda var artık. Muhtemelen isteselerdi piyasadan tamamen silerlerdi ama


Ortaklıkta Neler Yapılmalı ?

 Yazı çizi, senet sepet, sözleşmeler yazılı sözlü akitleşmeler elbette doğru işlerdir işe yararlar ama kilit dost içindir. Bu demektir ki kişi bir kurala uymaktan vazgeçtiyse iç dünyasında uymamanın bir yolunu bulur. Bütün bu evraklar bazı şeyleri engelleyemez. Bütün bu evraklara sağlamcılığa rağmen sistem hasta olur.

Ortaklıklar zaten güvenilmeyip sevilmeyen kişilerle yapılmaz. Bir güven bir samimiyet bir inanç zaten vardır. Azdır ya da çoktur ama vardır. Hiç yok değildir. Hiç yoksa ortaklık kurulmaz. Ve bozulan skıntıya düşen hasta olan ortaklıkların hepsi az güvenin olduğu durumlarda çıkmaz, güven duygusunun en yüksek olduğu ortaklıklarda da gayet güzel bozulabilir.                               tamnland.com
                                                       
Güvenmek korumuyor , yazıp çizmek korumuyor ne yapmalı ? Yürüyen ortaklıklar nasıl oluyor da yürüyor ??

Gene esas olan güven duygusunun en üst seviyede tutulmasıdır bu ortaklıkları yürüten.

Güven konusunda çok da itibar sahibi olmayan biriyle bile ortaklık kurulabilir. Yeter ki bu kişinin güvenilir olma duygusu belli bir seviyenin üzerinde tutulabilsin.

Aslında her insanın içinde hır sızlık vahşet şiddet çalma çırpma nakörlük etme kendi çıkarını en üstte tutma dürtüleri vardır. İyi bir insanın içinde beyninin dibinde ama vardır. Tam tersi de vardır insanlarda. Bir hırsızın da içinde dürüst olma içgüdüsü aslında mevcuttur. İnsanoğlunun çiğ emmdiği bu yüzden söylenir.

Herkes yaşadığı ortama büyürken çevresinden aldığına ve az miktarda da genetik miraslarına göre şekillenir gider. Yeşil gözler genetikten başka bir şeye bakmaz da hırsızlığa genetiğin etkisi epey zayıftır.

Temel şart ortak olunacak kişinin iş yapabilme


GDO Derken, Suni Et Fabrikaları Geliyor.

Topraksız tarım dünyada yıllar önce keşfedildi. 1800 lü yıllarda anladılar olayı.

Toprak sadece bir tutunma aracı idi. bir de besinlere tampon görevi görüp bitkinin sağlıklı büyümesini ani değişimlerden korunmasını sağlıyordu.

Bu durumda bitkinin istekleri suni olarak karşılandığı takdirde büyümesine devam edecekti. Haliyle bir ihtiyacı insan karşılıyorsa en mükemmel şekilde karşılayacağından bitki de ödül olarak bütün performansını ortaya çıkarıyor ve daha çok ürün veriyordu. 1 kilo yerine bazen 10 kilo gibi.

Doğal değil. Ama düzgün yapıldığında mükemmele yakın.

Dünya biliyor. Artık biz de biliyoruz. Ülkemizde bir sürü topraksız tarım işletmesi mevcut. Tonlarca yaş sebze bu yolla üretilip pazara sürülüyor. mahalle arsındaki marketlere kadar girdi bu ürünler.

Pazar halkı hiç bir şeyden habersiz hormonlu mu hormonsuz mu tartışmasını yaparken henüz hiç tanışmadığı topraksız tarım ürünlerini yemekteydi zaten. Sebzelerin şekli iyice düzgünleşince hormon tartışmaları bitti kısmen. Halka yeni bir korku lazım.

Topraksız Tarım

Topraksız tarım başlığı ya. Bu yüzden burada klasik şekilde toprak içinde sadece su ile sulayarak besinlerin topraktan emildiği sistemin haricindeki sistemleri yazıyor ve uyguluyoruz.

Bitki kökleriyle besinleri emer. Bunu toprak içinde de başka bir şeyin içinde de yapabilir. 2 şey gerekli köke, biri besinler, ikincisi su. Toprakğın buradaki rolü bitkiyi ayakta tutmak besinlere ve suya yataklık etmektir.

Bu durumda bitkiyi ayakta tutacak başka bir şeyi de toprak yerine kullanabiliriz.

Bitki ille de yatay bir toprak yüzeyinde dik durmak zorunda değildir. Köklerin aşağı, yaprak ve dallarında yerçekimini kontrol ederek yukarıya gitme eğlimi vardır. Yan dursalarda yollarını bulurlar. Tepetaklak koyup gereksiz bir yorgunluğa sebep olmadığınız sürece sorun yok. Borudan yan da çıkabilirler. Mümkünse dike yakın bir pozisyon daha uygundur.

Köklerin sadece suda olduğu sistemlerde de bitkiyi kök boğazından veya gövdenin en altından yumuşak bir şeyle tutturmak da olabilir. Örneğin süngerle sarmalamak gibi.



Get Your Web Presence on the Right Track. .Com's for just $7.99!

GDO Derken, Suni Et Fabrikaları Geliyor

Harflerden bahsediliyor kelimelerden veya cümlelerden değil. Harfin tek başına bir anlamı yoktur. kelime olduğunda bir anlam kazanır. Cümle oluştuğunda kişiliği vardır bir şey ifade ediyordur. Bu cümleyi bize söyleyene göre değeri artar veya azalabilir.

Diyelim ki mahallenin delisi "suyu ırmaktan içtiniz" dedi. Umursamayız. o cümle boşlukta bir seda bile olmaz. Basit bir kaç hava titreşimi olarak sarfedilir ve hiç bir etki yaratmaz dünyada. Fakat bu ırmaklı cümle Kuran içinde geçince herşey değişir. Aynı harflere öyle bir ciddiyet gelir ki yüzyıllarca herkes ezberler söyler anlamaya çalışır. Cümledeki bu "ırmak" bolluğa, berekete, doğan çocuklara varan anlamlar içermeye kafamızda yer etmeye başlar.

Değer verdiğimiz şey anlamlar bütünlüğüdür. Kitabın ruhudur. Yaratıcıdır. Harfler değil.

Arapca diline ait bir harf kutsal değildir. Bir harfe bile put muamelesi yapan Allahın kuluna bunu en azından bir kez anlatmam gerekir. Bu dünyadaki varlığımın bir anlamı olması için. Anlamaz genellikle, O' na değer vermeye devam eder ama uzaklaşırım mecburen.

Yazdıklarım açıkca bunu diyor. Başka hiç bir şey demiyor.

Suni et.                                                             tamnland.net

İtici haliyle. Et zaten bolca var neden yapıyoruz bunu.

Bilmiyorum. Anlatamam.

Tek bildiğim insanlara araştırma , merak etme, yapmaya çalışma içgüdüsü verilmiş olduğu.

Bu iç güdüye neden karşı çıkmamız gerektiğini bilmiyorum. Beynim bu duruma bir anlam yükleyemiyor.

Örneğin, insanlara şarap içip kafayı bulunca mutlu olma, herşeyi boş verme, anı yaşayıp gerisini umursamama, elindekini paylaşmama, hatta başkasının elindekini de alma içgüdüleri de verilmiş.

Bakın beynim bunları neden yapmamamız gerektiği konusuna hızlıca bir anlam yükleyebiliyor. Bunları yaparsan yücelemezsin yücelmek iyidir. Büyümek , zor olanı başarmak, çevrendekileri


Bu İş Tutarmı ? Atlarınızı Su Kullanmadan Yıkıyoruz.

Asla yıkatmazdım diyeceğim bir şey değil. Her şey yolunda ise yıkatırdım.

Yolunda olmayan şeyler ;

Çamurlu bir arabayı susuz yıkadıklarında boyaya bir zarar gelir endişesi duyardım. Eğer hiç bir sorun olmadığını gördüysem yıkatırdım.

15 lira vermek. Çok para değil. Kolayca ulaşabildiğim daha ucuz ve daha kolay bir yol yoksa yıkatırdım.

Bir hafta sonu etkinliğinden mahrum kalmak. Bu işi yapmayı seven çok insan var. Arabalarıyla hiç ilgilenme gereği kalmadan yıkatılabilmesi herkes için cazip bir şey değil.

Başka yolunda olmayan bir şey yok.

İlk yıkamada eli acemi bir eleman ve pekte iyi temizlenmeyen bir araba bu işi baştan öldürürdü benim gözümde. Bir daha asla bulaşmazdım.

Araba temizliği benim için zevk olmanın son günlerini yaşıyor ama arkadan oğlan büyüyor, şimdi onun için başlayacak. Evin 100 metre yakınında büyük ve temiz bir petrol var ve 1 liraya 5 dakika çalışan çok kullanışlı bir süpürgesi var. Gene 1 lira karşılığında çalışan sulu otomatik yıkaması var. Bu işleri yaparken sohbet çay iyi gidiyor. Bu bir zevk. Bu zevkten 15 lira verip mahrum olunacak ve temizlik anı görülmediğinden emin olunamayacak.

Bu imkana yakın olan hiç kimse müşteri portföyünde değil.

Otomobil, "at avrat silah" ın at kısmıdır.

Herkes bu güç göstergesi ile bizzat ilgilenmek ister. Kimse atının yularını başkasına vermek istemez. En azından


Kadayıf Hamurunun Tarifi Çok Önemli Olabilir.

Sayın Bymehmet,

Kadayıf hamuru un ve sudan ibaret bir karışım. Filipinlilerde mutlaka buğday unu kullanıyordur. Protein oranlarları değişik bir kaç çeşit un alıp deneme yapmak bu kadar zor olmamalı.

Ayrıca bu kadar zor olmaması gereken bir diğer durum da;

Türkiyeden makine getirtebildiğinize göre kadayıflık un da getirtebilirsiniz. Çünkü burada adı kadayıflık olan bir un türü vardır. Amacı kadayıf yapmaktır. Fakat buna gerek olduğunu sanmıyorum. Zira kadayıf hamurunun çok özel ve ince bir sırrı yok. Kabaca çok kolay bir kıvam ama mutlaka zamanla bir sürü inceliği püf noktası keşfedilir.                                                  tamnland.com

Su ve unu karıştırıp aldığınız makinenin ilgili deliklerinden geçirip pişireceksiniz. Beğenmedinizse başka unlarla tekrar deneyeceksiniz. Size gereken bembeyaz, kaliteli bir un değil. Bu tür bir unla yapacağınız kadayıf hamuru çok elastik ve farklı bir tatda olacaktır. Şerbeti emmesi daha zor olacaktır. İçinde kepeği karışık, buğdayı daha çorak şartlarda yetişmiş bir un gerekiyor.

Makineyi gönderen vatandaşın da sizin bu talebinizi aşırı önemsememesinin sebebi bu aslında. Size verebilebileceği özel bir tarif şekli yok. Size dese ki 10 kg una 6 litre su karıştırıp hazneye koyun. Siz bunu tariften saymayacaksınız. Ki öyle olmuş zaten.

Kadayıf Hamurunun Tarifi Çok Önemli Olabilir.

Tamam ustalığı yok. Hamur içeriğini de tam bilmiyor. Fakat Ustalığını deneye yanıla geliştirecek. Sadece hamur içeriği ile ilgili bilgi istiyor. Çünkü hamur karışımı deneye yanıla zor bulunur bir şey. Ama sanırım onu da deneye yanıla bulacak. Bilsem gerçek bir hamur tarifi hemen paylaşacağım ama ne yazık ki benimde bildiğim yok.

Makineyle yapılan kadayıf kötüdür diye bir yargı şekli yok arkadaşlar. Bir burada bahsedilen makine sizin anladığınız anlamda doğal elle yapılan bir işin makinalaşması değil. Kadayıf zaten hep böyle yapılır. hatta Eskiden nasıl yapılırdı deseniz şimdiki ustalar bile bilmiyordur. İki makineyle yapılan kadayıf eski kadayıflar kadar lezzetlidir. Taş fırında pişen lahmacunla makineden çıkan lahmacunu ayırt edemeyebilirsiniz mesela. Sıcakta pişti sonuçta.

Ev yapımı yoğurtla fabrika yoğurtunu kolayca ayırt edersiniz. Ama kadayıfta doğalıyla makinesi arasında bir üretim farkı yok, size yansıyacak kadar. Tepsinin altına odun yakarlardı, şimdi gaz yakıyorlardır. delikli torbadan hamur akıtırken metal memeli bir borudan hamur akıtıyorlardır. Sonuç sıcak tepside pişen ip gibi hamur.                                                             tamnland.com

Pazarlamada Cinsiyet Ayrımı.

O zaman güzel kızı gönderin işi bitirsin. Bu erkek işletmeciler bu kadar eksik akıllı olamaz. Cinsel çekimin yüzünden istemediği, sevmediği, pahalı bulduğu, ihtiyacı olmadığı, fazla işine yaramayacağını düşündüğü şeyleri bile alır diyor sizin teori. Bence özellikle satın almada cinsel çekime prim vermeye eğilimli olan işletmeciler bunu yapmazlar. Karşılık görmeyeceğini bile bile sırf bayan diye istemedikleri bir şeyi almazlar.

Karşılık göreceğini umuyordur.
Karşılığı açalım. Yanyana görünüyor olmak yeterlidir mesela. Telefon rehberine bilmem ne hanım diye kaydedebilmiş olmak, Bu bilmem ne hanımla arada bir satın alma konusunda kısa görüşmeler yapabiliyor olmak, arada bir telefonla iş yerine çağırabilmenin cazibesi gibi şeyler olabilir. Bunlar da erkek müşterinin karşılık olarak umduğu şeylerdir. Ancak bir cinsel çekimin peşinden giden işletmeci bu işi ilerletmeden, bu işin üzerinde karşı cins sosyalleşmesi antremanları yapmadan bırakmaz. Bu bir iç güdüdür ve en kör cahili bile bu işi net şekilde bilir. Eğer kendisine cinsel çekim sunularak bir şey satıldıysa satıcının ileri aşamalarda artık işi zordur.

İşletmelerde , uzun vadeli anlaşmalarda büyük paralı satışlarda, uzun süreli iş ilişkisi kurma anlaşmalarında, büyük alıcının tek tedarikçisi olma çalışmalarında, ciddi emlak işlerinde bayan cazibesi kesinlikle tehlikelidir. Bundan medet uman patron satıcı elmanının başını yakacak demektir. Hiç bir erkek işletmeci bu tip ciddi


Pazarlamada Cinsiyet Ayrımı.

Satıcının iyisini pek severim. İşini iyi yapıyorsa cebimdeki son kuruş ta olsa bir katkıda bulunmak isterim. Satıcının iyisi satışı kişiyi iyi hissettirerek yapabilendir.

İki kriter var. Birincisi satış gerçekleşecek. İkincisi bu alışverişten her türlü mutlu olunacak.

Ortada bayan faktörü yok.

Bugün bir fuara gittik. Bir ürün çok ilgimi çekti yanaştım, fiyatından başka hiç bir şeyi merak etmiyorum. Basit bir ev gereci. Fiyat makulse almaya hazırım. Stand ve reklamlar zaten beni yeterince cezbetmiş durumda. Yanımıza şekilli uzun boylu hoş sesli bir satıcı abla geldi. Başladı konuşmaya. Sıkı, eski kaşar satıcılardan olduğu belli. Hem zeki hem tecrübeli. Bunu her hareketiyle belli ediyor. Fakat ürünle ilgili anlattıkları bizim hiç bir şekilde fizik kimya ve matematik bilmememiz üzerine kurulu. Sanıyorum ürünün dili olsa bu anlatıma hüngür hüngür ağlardı. Ben kendimi sattım zaten sen bir sus da alsın adamlar derdi. Abla iyidi ama hepsi bu. Almadık ve ayrıldık standdan.

Bilgisayar oyunları ile arkadaşlığımız biteli 10 yıl kadar oluyordur. Hiç oynamam ve hiç hevesim yoktur. Fakat bu oyunlara ilgi duyacak yaşlarda yavrularımız olduğundan bir çoğundan haberimiz vardır. Çarşıda geziyoruz. Bir akvaryumcu bulmamız gerekiyor. Aklımızda oyun CD si diye bir şey yok. Zaten evde son çıkan ne varsa mevcut. Girdiğimiz pasajda akvaryumcu kapatıp gitmiş. Fakat bir bir CD ci dükkanı var. Dükkanın önü tamamen açılmış. Pasajın içinde gezerken mevcburen adamın dükkan sınırları içine ayak basıyorsunuz. Cd ci kardeşimiz her bakana kibarca atlıyor. Buyrun diyerek yanına kadar geliyor. Saniye geçikmiyor. Zaten daha ileriden sizi kısmen analiz etmiş. Çoluk çocuğa mı alır kendine mi bir şey bakar aklında CD hiç yok mudur farkında. Raflarını da çok güzel düzenlemiş. Bir de LCD takmış oyun demoları yayınlanıyor. Cazip çekici görüntüler. Sohbeti kısa ama güzel. Sıkmıyor. İtmiyor. Balık diye girdiğimiz pasajdan bir uçak similatörü oyun alıp çıktık. Tipi nasıl bir satıcının ? Üstü başı günlük sıradan tişört pantolon. Ayakkabılar hafif eski ama sağlam. Bakımsız kirli sakal, iri cüsseli, kaba elli bir adam.

Mini etek yok, iç gıcıklayan ses yok, iltifat eden sözler yok. Erkeğin şekilsizi. Hiç niyetimiz yokken sattı ürünü.

İyi satıcı vardır. Bayan sattırır diye bir şey yoktur. Bu zahiri bir duygudur. Sonuç verirmiş gibi görünen ama aslında vermeyen.

Ama bayan satıcı aynı zamanda iyi bir satıcı ise, erkek ama iyi satıcıya bir kaç puan fark atabilir. Bunun sebebi piyasada iş yapan alışverişte son sözü söyleyen erkeğin kadından sayıca fazla olmasındandır. Kadınlar fazla olsaydı aynı durumun tersini konuşuyor olacaktık. Şekilli erkek satıcıların daha çok iş yaptığından bahsediyor olacaktık.

19/05/2012   23:50  de yazıldı.  Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.

Yılan Besleyerek Zengin Oldular !

İşte onu diyor ya herkes.

Tavşan satılmıyor. Piliç zor satılıyor. Bir sürü rakip var. Fiyat tabanda. Et satılmıyor. Pahalı. Piknik yerlerindeki mangallara bir bakın. 20 tavuk mangalına bir et mangalı düşüyor tüm illerde kesin sonuçlar.

Zaten satılan şeyler zor satılıyor. Bu durum yılan etini çok satarsınız gibi bir tavsiye değil tabi ki. Bilemem. Satmayı tasarlayan düşünsün.

Tek bildiğim en fakir ülkelerde bile temel şeylere verecek para yokken, fantazi şeylerin piyasası pek durmaz.

Asgari ücretle geçiniyordur ama 5 değil 7 liralık sigara alır. Yaygındır bu hareket. Sigarayı toptan bırakıp ayda 100-200 kara geçmeyi hesap etse de uygulayamaz insanlar. Kendi kendisinin esiridir. Bilinç altı yönetir o vatandaşı. Bilinç üstü çaresizdir. Yaptığı akılsızlıklara lanet okur ama devam eder.

Günde üç öğün sağlam yemek yer. Ama göbekten kurtulmak için 15 liralık haplardan medet umar. Bilinç üstü bu hapla bu işin asla olmayacağını söylese de, iki gün sonra bu hapı bile içmekten vazgeçeceğini bağırsa da bilinç altı bir mucize olacak diye bu hapı aldırır kişiye. Hap, bu "bilinçsiz, bilinç altları" yüzünden satılmaya devam eder. Parayı spor ayakkabısı ve eşofmana harcamaz, yemeği azaltıp koşu yapmaya çıkmaz. Çünkü zordur. 300 lira harcanacak ve 1-2 saat yollarda koşulacak ve bu iş günlerce düzenli sürdürülecektir. Üstelik yemek azaltılacaktır. Bilinç altı, bilincin üstüyle öyle bir savaşa girerki hayatınız kararır. Vazgeçip, 15 liraya ayağınıza kolayca gelen cebinizin hiç hissetmeyeceği hapı alırsınız.

Yılan etine güzel bir ambalaj ve güzel bir hikaye bulun. Satışı kolay bir hale getirin. Mesela kurusunu,


Yılan Besleyerek Zengin Oldular !

Ne güzel başlık oldu işte. Ticaretadam ipin ucunu tuttu.

Valla aslında iyi fikir. Bu ülkede göstere göstere veya gizliden gizliye kaplan eti, gergedan bilmemneyi yiyecek bir sürü insan var. Bundan emin olun. Yeterki piyasaya nizami şekilde çıkmayı başarın.

Aslanı kaplanı besiye almak sanki biraz zor olur gibi geliyor bana. Hem seçici yiyorlar yani her şeyi tüketmiyorlar, besleme masrafı yüksek çıkmalı. Hem de kaplan besi çiftliği çok göze batar. Günün birinde kesilecekler ya. Baskılara dayanılmaz o çiftlikte.

Ama dışarda ürün haline getirip buraya ithal edilebilir. İri cüsseli veya gücüyle ünlü hayvanların heryeri para eder.

Eczacı tanıdığınız varsa bir sohbet edin. Eskiden olmayıp şimdi,  parakende olarak en çok ne satılıyormuş bir sorun. Bütün hepsinin vitrinde aynı ilacın kutusu var. İnsanlar bu işlere çılgınlık şeklinde bağımlı.

Buradaki tek sorun bu tip hayvanların beslenmesi ve ürünlerinin satılması ile ilgili mevzuatlar ne diyor.

Mesela salyangoz kremi diye bir şey var. İlk gördüğümden beri düşünürüm neden bir kadın yüzüne salyangoz kremi sürmeye istekli olsun diye. Genci yaşlısı gayet istekliler. Biraz inceledim kimyasal ne özelliği var, ekstrası

Yılan Besleyerek Zengin Oldular !


Alıntı Yapılan Metin:
Bu arada kendimi de düşündüm. Et çeşidi olarak bir anakondayı yiyebilir miyim diye. Gerçi askerde zorda kalırsanız yılan yersiniz demişlerdi ama yılan çeşitlerini bile tam bilmiyoruz.  Zehirli, zehirsiz olanı vb. Bir de bu yılanlar fare ile besleniyorlar. Fare de lağımlarda, nerde pislik varsa oralarda dolaşıyor. Yok ya inek, tavuk , dana, koyun , kuzu , keçi vs varken yiyemezdik herhalde. En azından onların ot ile su ile beslendiklerini temiz olduklarını biliyoruz.


Bu bir hissiyat. Teorik değil.

Domatese, marula hayvan gübresi verince daha iyi büyüyor. Domatesin lezzeti hayvanın dışkısından geliyor teorik olarak.

Fare bir protein kaynağı. Bizim sığırın bağırsakları dahil her yerini yiyor olmamızdan aslında pek bir farkı yok. Yılan fareyi pişirmeden yiyor farkı bu !

Zehirli bir yılanın eti zehirli değildir. Kaslarını yersiniz. Bir de ısıtırsanız çok sıhhi olur. Isıtıldığında (direk ateşte veya haşlaya rak, arazi şartlarında) etteki asa lak türü bakteriler ölür. Sğır etindeki parazitlerden de böyle korunuruz. Çiğ yersek derhal bağırsaklarımızda tenya oluşur. Çiğ köfte etine fazla itina gösterilmemesi durumunda olduğu gibi.

Muhtemelen hayatım tehlikede olmadığı sürece yılan etini yemezdim ama fare yiyen hayvanın eti pis olur diye de düşünmezdim. Tavuk da böcek yer mesela denk geldikçe arazide. Araziden beslenen tavuğun eti çiftlik tavuğundan da lezzetli olur. Organik tavuğa besi yemi vermezsiniz. Oda bulursa böceği yer.

17/05/2012    23 : 30 : 35  da yazıldı.   Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.

Network Marketing Nedir ?

Network marketing sistemiyim ben diye yazmışlar zaten heryere.

Şimdi Network Marketin' gi duyar duymaz üçkağıtcı bunlar diye yazan bir sürü insan var internette.

Network Marketing bir kelime. İnternetten ürün pazarlamak demek. Bir mal üzerine kar koyup satılır. Bu ticarettir.    Bu ticaret işinin yöntemleri vardır;

Semt pazarında tezgahta yapılır. Yüz yüze satış. Haftanın bir günü. Tezgah kur topla vs. özellikleri vardır.

Dükkandan satış. Dükkan kirası. Haftanın her günü. Eleman çalıştır. gibi özellikleri vardır.

Bir malın satışı için temel özellikleri bariz şekilde birbirinden ayrılan 20-30 yol vardır herhalde dünyada.

Hepsinin tek ortak yönü bir malın kar konup başkasına satılması.

Mal yerine hizmet olabilir. Satış şekli insanla olur otomatik bir sistemde olur. Değişir gider.

Network marketing bu ticaret yöntemlerinden bir tanesi.

İnternetten ulaşılan insanlara satış yapılacak. Satış işi bir siteme göre yapılacak. İlk satanlar zamanla yükü


Üretilen Ama Satılamayan Fındık

Fındıkta Türkiye birincidir. Bu ne demek ? Neyin birincisi ? Dünyanın tükettiği her 4 kilo fındığın 3 kilosunu Türkler üretir demek. Kalan 1 kiloyu da İtalya , İspanya üretir. Diğer birkaç ülkenin ve Amerika nın bu üretimde payı yok denecek kadar az.

Fındık dünya çikolata sanayisinin birinci malzemesidir. Fındık yok ise çikolata da yok demektir. Kakao ve findık çikolatayı oluşturur. Kakao tat , fındık ise bu tadı bozmayıp destekleyen dolgu maddesi olarak görev yapar.  Daha başka bir sürü fındık ürünü vardır.

Çikolata dünyanın her ülkesinde neredeyse demirbaş ama fantazi bir gıda ya da bir diğer deyişle fantazi bir gıda olduğu halde neredeyse demirbaş bir temel gıda kadar yaygındır.

Dünyanın tükettiği bu vazgeçilmez gıdanın hammaddesi bizde yetişir. Yani yok satacak bir ürün. Ama çiftcisi üzgün. Yeni bir şey de değil. Yıllardır böyle. Buyrun burdan yakın.

Bunun sebebi ne ola ki ?

İnternetten Tarım

Bu fikir internetten değerinde organik sertifikalı ürün satmanın iyi bir yolu olabilir. Yani tarla ve sitedeki gelişim aşamaları gösteri amaçlı yapılıp asıl amaç olan satışta gerçek sertifikalı birinci sınıf ürünler kullanılır. Gelişim aşamaları boyunca ödenecek para gerçek hayatla orantılı bir bedel olarak oturup hesaplanır.

10 m2 lik bir parsele domates eken müşteriye toprak bakımı parsel oluşturma ve tohum ile ekim işçiliği bedelini ödemesi ve işe başlaması istenir. Bu aşama internette üye olup girdiği kanalda kendisine fikir verip yönlendirmeler yaparak uygulattırılır. Gene yönlendirmeler yaptırılarak belli arlıklarla sulaması bitki bakımı yapması yabancı otları yolması istenir.

Ama eğer sisteme girdiği halde kendisi ihmal edip yapmazsa parası yakılmaz. Yeniden başlamak için beklemeye alınır. Mail ve mesajla hafif hafif dürtüklenir.

Aşamaları zevkle yapar işi sonlandırırsa ve aşamalarda ödemesi gerekenleri öder bitirirse 30 kg domatesi kendisine gene gerçek hayatla uyumlu olarak tek seferde değilde bir kaç partide gönderilir. 30 kiloyu 2 ye


Simit Pekmezi de Nedir ?


Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - arzum74
Merhaba Arkadaslar
Simit pekmezi diye tabir edilen bir ürün hakkında bilgisi olan varmı?
Simit yapımında fırınlarda kullanılıyormus ne işe yarar tam adı bumudur piyasada fiyat nedir?
Yardımcı olursanız sevinirim

Simitin üzerine bir miktar pekmez sürülür. Bu pekmez normal şartlarda gerçek üzüm pekmezi olmalıdır. Yani kilosu 20 liradan başlayıp kalitesine göre 50 liraya kadar çıkan gerçek pekmez. Simite kahverengi rengini veren bu pekmezdir. Yani amaç simit yüzeyinin kahverengi görünmesi cazibesinin artmasıdır.

Ancak simit üretip seri şekilde satan irili ufaklı değişik kültür yapısındaki fırıncılarımız zamanla maliyetleri daha da düşürmek belli bölgelerde rekabete girebilmek için pekmez kullanmak yerine muadil ancak aynı görünüşte başka ürünler kullanıp ortaya simit pekmezi diye bir icat çıkmasına sebep olmuşlardır.        tamnland.com

Bu durum, Mehmet Ali Erbilin vaktiyle, Turuncu yerine İngilizce "orange" ile Türkçe turuncuyu birleştirip sürekli

Tarımda İlaç Kullanmadan Olmaz mı ?

Tarımsal üretim yaparken kimyasal mücadele yapılmak zorunda mı ?

Aslında konvansiyonel (modern, endüstriyel) tarım yaparken bilimsel şekilde üretim yapılıyorsa, bir zararlı söz konusu olduğunda yapılması gereken entegre mücadeledir. Entegre mücadeleye göre de söz konusu zararlıyla şu sıralamalar
araştırılarak (ve bir önceki işe yaramayacaksa bir sonrakine geçerek) müdahele edilir:

Kanuni Mücadele, Kültürel Önlemler, Fiziksel Mücadele, Mekaniksel Mücadele, Biyoteknolojik Mücadele, Biyolojik Mücadele,  Kimyasal Mücadele

Oysa Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye' de de bir zararlı söz konusu olduğunda (hatta zararlı hiç gelmeyecekse ve zarar vermeyecekse bile zarar verebilir endişesi ile) doğrudan son basamağa geçilir ve ilaçlama yapılır. Önceki 6 basamak eğer yasal zorlamalar yoksa değerlendirilmez.                                                               tamnland.com

Tarımsal üreticinin zararlılar ile mücadelede kimyasal zehir kullanmasının sebepleri:



GDO Nedir ? Nasıl Yapılır ? Neden Korkulur ?


Çok tartışılan ancak anlaşılması zor bir şey GDO. Bu sebeple bu yazımda bunun ne olduğunu, olabildiğince anlaşılabilir bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
Temel olarak kısaca şu iki tanımı yapalım:
Genetik değişim (GD) modern biyoteknoloji teknikleri kullanarak bitki veya hayvan gibi bir organizmanın genlerini değiştirmektir.

Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) genetik değişim yolu ile farklılaştırılan bir bitki, hayvan ya da diğer bir organizmadır.

GD, geleneksel ıslah teknikleri ile yapılamayacak yollardan bir organizmanın genlerini değiştirebilir.
Benim birçok kişiye sorup doğru düzgün cevap alamadığım bir soru var:
Gen nerededir?
Evet sürekli bahsedilen, genetik bilgiyi de taşıyan bu çok önemli/gerekli şey gen nerededir ve nedir?

Organik Ürün Standı

Sayın A_iverson,

Bir fikrin güzel olması, ticarete uygun olduğunun kanıtı değildir tek başına. Tabi ticaret kökenli bir fikirde, ticarete uygun olmayan bir fikrin nasıl güzel olabileceği de tartışılabilir.

Fikriniz güzel geliyor kulağa. Bu kadar basit. Organik ürünlerinde bulunduğu başka ihtiyaçlarında kolayca temin edilebildiği bir market hoş bir fikir. Ama organik işin içine girdi mi tacirin iki kere düşünmesi gerekiyor. Bir kere organik olsun olmasın bu tip bir yer için çok para dökülmesi lazım. Bir tarz yaratılıp müşterinin cezbedilmesi paranın asıl döküleceği kısım.

Organik ürün koymak bir cazibe yaratacak mutlaka. Ama cazibe yaratacak başka daha ucuz tarzlar bulmak, organik gıda ticaretinin insanı aşağı çeken yönleri yüzünden hiçde göz ardı edilmemesi gereken bir durum ortaya çıkıyor.

Organik ürünün size sağlayacağı imkanlar ile ne kazanacaksınız ? Bu kazançlar organik için girdiğiniz risklere

Bir Mayıs İşci Bayramı Kutlu Olsun.


1 Mayıs İşçi Bayramı Kutlu Olsun. 









Sadece Bir Bak !

Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - jokerpull
Mrb arkadaşlar.Damak zevkinizi bilemem ama insanların sevdiği şeyler genel olarak ortaktır. Ben söyle birşey düşündüm hamuruna karamel katılmış küp kıtırlar yapılacak. Bu kıtırlar vanilyalı dondurmanın altına koyulacak ya da üstüne atılacak.En üst kisma farklı bi meyve parçacıkları veya tercih edilen bi sos dökülecek..bi dondurma kuPasında da servis edilecek.. Yaz Geldi.Sizin tercih edeceğiniz bi tatlı olur mu?Ve sizce tutulur mu?

Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - jokerpull
Bilgi... Üzgünüz, akinselcuk özel mesaj gönderilmesini istemiyor...
Bi kaç arkadaşa yazdım ama özel mesaj kabul etmiyorsanız olumsuzluqu belirtebilirsiniz.

Bu işin olumsuz bir yanı yok ki !

Aç midelere ve aç beyinlere şekerli soğuk bir şeyler öneriyorsun. Gayet olumlu.

Gel gör ki paraya çevirme kısmıyla ilgilendiğin halde şekilden soruyorsun.

Bak şimdi polonez sosis ekmek arası 150$ ! Kısaca sosisli sandivç 150$ demek. Adam bunu satıyor

Şanslı mısın, Şansız mısın ?

Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - phılıps
Bu dünya'ya gelen şansız olabilir mi ?

Gelmeyen de şanssız olamaz ama . . . Olmayan bir şey sansız olamaz.

Eğer mukayese edeceği bir kriter yoksa yani bir referans noktası olmadan bir şeyin sanslı olduğuna karar verilemez.

O zaman olmayan bir şeyi referans alarak dünyaya gelmiş bir bebeğe şanslı diyemeyiz.

Ya da dünyaya gelen birinin şansını olmayan bir şeye göre derecelendiremeyiz, belirleyemeyiz.

Bu durumda dünyaya gelmenin şans kabul edilebilmesi için var olan ama dünyada yaşama şansı yakalayamamış başka bir şeye ihtiyaç var. Uzayda bilinen bizimle aynı emsal başka bir örnek de yok.

O zaman dünyaya gelmiş ama hayatın tadını yakalayamamış diğer insanlara başvurmamız gerek.

Özetle dünyaya gelmenin şans kabul edilebilmesinin tek yolu dünyaya gelmiş şansız kabul edilebilecek başka insanlara ihtiyaç var.

Burada da şanssız referans noktamızın neye göre şansız olduğuna bir referans noktası lazım.

Çember oldu burada. Kısır döngü yani.

Demekki dünyaya gelmenin şans olması teoride mümkün değil.

Mutlusun çünkü yaşıyorsun. Yaşıyorsun ki doğduğuna seviniyorsun. Yaşamıyor olsaydın doğduğunu bilmeyecektin. O zaman doğmamış olanların şansız olduğna nasıl karar verdin ?

Belki de onlar senden daha şanslıdır . . .

Uzaktan bakınca bugünle yarının anlamı kalmıyormuş ya, hani yaşam bir illüzyondur fakat kontrol edemeyeceğimiz kadar güçlü bir illüzyondur demiş ya adamın biri.

Şansın bir anlamı yok bu noktada ve hepimiz tam da bu noktadayız.

Şansız olduğunu düşünmek bu illüzyonda kendini kötü bir yere koymaktan başka bir şey değil.

25/04/2010  22:24 de yazıldı. Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.  

Organik Yarasa Gübresi


Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - tevrat
valla gardaşım beni hiçmi hiç ilgilendirmiyo alırsalarda ekime almazlarsada ekime ürün burda bana ticari olarak hiç bi getirisi yok şahinlertarım.com.tr adresinden ürünü hem araştırıp hemde ticari bi anlaşmaya girebilirsiniz ben aracıyım aracıya zeval olmaz ben yararını gördüğüm bişeyi kötüleyemem zaten daha öncedende israil menşeili ürün kullanmıyorum çünkü yahudi lere karşı alerjim var daha öncedende inek gübresi ve diğerlerini kullanıyordum ..... bilginize .......................................................................................


Tevrat kardeşim,

Zararlıdır satma demedik ki sana.

Faydalıdır. Ama her derde deva değildir bir akıl çercevesinde bilerek kullanmalıdır.

Yum gözünü at bunu her şey güzel olacak şeklinde sunmana takıldık kaldık.

Aç gözünü, öğren nasıl fayda gösterdiğini, bilinçli bilinçli kullan demenin nesi kötü anlamadım ki.

Matbaacı olarak gübre satıyorsun. Bu tuhafımıza gidiyor.

Yeni öğrendiğin bir şeyi uzmanı gibi her derde deva gösteriyorsun bu tuhafımıza gidiyor.

Şimdi adam bana soruyor ;

Organik Yarasa Gübresi



Alıntı Yapılan Metin:
Yazıyı gönderen - ta9car
akinselcuk . harikasin valla. at-esek-katir gibi hayvanlarin idrarindan bira yapildigi dogrumu dur sizce. :)


Demin bir haber kanalı ; Ümrede 2 hacı adayının deve idrarı çok faydalıymış diye içtiklerini, ve hastanelik olduklarını söylüyordu. Bu durum üzerine diyanet güncel bir fetva vermiş ; Yok böyle bir faydası, aksine çok zararlıdır, asla yapılmaması gerekir, şeklinde.

Biz kanalın yalancısıyız.

Müstakbel hacılarımız zannedersem kutsal topraklardaki develerde müslümanın hasıdır diye düşündü belki de. Devenin müslümanı hristiyanı olmaz.

Deve bir hayvandır, bu iki hacı adayı da insan. Devenin sırtına binersen olur ama idrarından medet umacak noktadaysan, deveye kendini mahkum ettin demektir. Az daha ileri gidip devenin kulağına çaput bağlayıp dilek de tutarsın. Sen devenin amiri değil deve senin amirin olur.

Devenin bütün mikrobunu sindirim sistemine dahil ettin demektir. Deveye hiç bir tesiri olmayan mikrop seni

Evden Satış

Gitti gidiyor türü sitelerden satış yapmaya başladığınızda kısa süre sonra, kendi sitenizden satış yapmaya başladığınızda bir süre sonra adresinize vergini öde yazısı gelmesi kaçınılmaz. Bu satışları kendi faturanızı kesmeden yapacaksanız eğer. Belki uzunca bir süre bir şey olmaz ama geçen her gün ve yaptığınız her satış aleyhinize delil olarak kullanılabilir.

Pozitif ayrımcılığa maruz bir kişisiniz. Bu bir kazanç. Vergiden muaf olabilirsiniz bu da ikinci bir kazanç.

Bu kazançları değerlendirebilir durumda mısınız bu da sadece sizin bilebileceğiniz bir şey. Bilgi vermemişsiniz.

Ben olsam şöyle yapardım. Kendi sitemi kurardım. Google dan bir blog sayfası şeklinde iki saatin içinde. Olduğu gibi de kalabilir, tasarımına biraz özenip, 8-10 $ a bir web adresi satın alıp havalı bir şeyde olabilir.

90 Saniyede Kendini Sevdir !


Başlığın birinde 8 dakikada evet dedirt diye bir kitaptan bahsedilmiş. Onu görünce bu başlık geldi aklıma.

8 dakikaya karşılık 90 saniye hangisini kullanırsanız kullanın. : )

Yazarların dediğinde gerçeklik payı var mıdır yok mudur biz tartışaduralım onların kitap geliri patladı gitti Seyyar Tayyarın deyişiyle . . .



08.04.2012  22:08:32 de yazıldı.  Bu yazının yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.

Organik Yarasa Gübresi

Tek toynaklı idrarının farkı nedir bilmem ama idrar acil veya müşkül durumlarda bazı faydalara sebep olabilen bir şeydir. Dağda suyu bitmiş aracın radyatöründe iş görür mesela. Büyük miktarda suyun içinde çözünmüş üredir. Üre Azotlu bir bileşiktir. Proteinin yapı taşı desek yada ilkel hali desek çokda yanlış olmaz. Bitkiler üre ile gübrelenir. Şeker gübresi denen şey üredir. İdrardaki ürenin işlemden geçirilip toz hale getirilmiş halidir. Bitkiye faydalı olduğu hatta bitkinin temel besinlerinden biri olduğu kesin.

Bir hristiyan mezhebinde sabah yapılan ilk idrarın içildiği bir durum var mesela. Günün ilk idrarını basbayağı içiyorlar. Bu halen güncel yaşanmakta olan bir durum.
Uzakdoğuda gergedan idrarı ticari olarak satılıyor. Ama satıcılar hep yokluk içindeki insanlar olduğundan suni bir şey mi, kendi idrarlarımı yoksa gerçekten gergedan idrarı mı bilinmesi pek mümkün değil.


Organik Yarasa Gübresi

Bu gübreler uzun büyük magaralarda yıllarca birikmiş oluyor. Bir kaç kilometre uzunluğunda magaralar var. Bazen bir kaç metre yüksekliğe ulaşmış gübre bulunuyor. Hatta bu gübrenin içinde ölmüş çürümüş başka hayvanlar, böcekler de birikiyor. Sonuçta hepsi organik madde.

Yarasa gübresi iyi bir ürün. Güzel bir doğal kaynak. Problem, bu güzel ürünün kontrolsüz ve bilinçsiz kullanılması.

Yurtdışında ekonomik potansiyeli anlaşılan doğal bir ürün için piyasaya çıkmadan yayılmadan önce derhal mevzuatlar standartlar oluşturuluyor. Sebebi bu tip ürünleri önce ilgili bilim

Organik Yarasa Gübresi

Alıntı Yapılan Metin:
Türkiye’de mağara yarasa dışkı örneklerinde N, P, K, Ca, Mg, Na, Cl düzeylerinin diğer mineral düzeylerinden daha yüksek oldukları ve özellikle N-P-K yönünden literatürde bildirilen değerlerden düşük oldukları saptanmıştır.

Alıntı Yapılan Metin:
Ticari gübre gibi kıymetlendirmede N-P-K değerlerinin önemli olduğu noktasından hareketle, dört farklı yöreye ait ülkemiz mağara yarasa dışkılarının N-P-K oranlarının literatür değerlere göre düşük olduğu söylenebilir.


Alıntı Yapılan Metin:
Ülkemize ait yarasa dışkı örneklerinin fosfor yönünden literatür değerlerden düşük olduğu söylenebilir.

Alıntı Yapılan Metin:
örneğin meyve ile beslenen Filipinler yarasalarına ait dışkı örneğinin fosforca zengin (0-15-1) olduğu rapor edilmiştir.



Yukarıda yaptığın, Ankara Üniversitesi hocalarının adının yazdığı alıntı bilgilerin bende tamamı mevcut. Orjinali yani. Zaten bütün çalışmayı internete açtıklarından arayan herkes bu çalışmanın orjinaline veya ondan yapılmış alıntılara ulaşıyor.  Araştırmanın başkanı Prof. Arif Altıntaş Hoca.

Türkiye magaralarının analiz sonuçları, yurtdışı magaraları ile karşılaştırmaları, dışkıların bütün mineral değerleri ve hocaların değerlendirmleri ile beraber. Yayınlanmış başka bir çalışma olmadığından bütün Google da bu çalışmadan

Organik Yarasa Gübresi

Bir de şu var.

Madem bu kadar yerli adı neden bat guano ?

Çünkü yurdum insanından önce, yani yurdum insanı uyurken, İsrailli buna isim tescili ve patent almış. Marka yapmış, ambalajlamış, işlemden geçirmiş, ürüne dönüştürmüş pazarlamış. (Yurdum insanı sizin teriminiz ! )

Sattığın ürünü mağaralardan kendin toplayıp çuvallamadı isen ki izinsiz yapamazsın, sattığın mal İsrail kökenli olabilir. : )

Yenice duyduğunuz bu ürünün kaç yıllık geçmişi var dünyada bilginiz var mı ?

Bambus arıları vardır seracılar döllemede kullanır. Kovanı ile arılar İspanyadan, İtalyadan ve İsrailden gelir.

Organik Yarasa Gübresi

Okulları kapatalım hocam. Nasılsa google var. Belli bir saat google da gezen araştırma yapan bilim adamı olsun.

Meşhur olan dün öğrendiği şeyin ertesi gün uzmanı olan insanlarımızdır. Her ülkede vardır ama bizde biraz çok var.

"bioremediation" mesela bu ne demek ? Bu lafı ilk ne zaman duydun ?

Türkiye' nin yıllık gübre üretimini bilirmisin ? Sırf Konya' daki tek bir fabrikada İsrail' in bütün fabrikalarının yıllık üretimine denk üretim yapılır. Bütün dünyaya satılır. Kim saldı içinize bu İsrail korkusunu ?

Köylü dayıya elindeki malı satmak için kullanılacak en güzel hikaye İsrail' li bir hikayedir.

Organik Yarasa Gübresi

Organik olmayan yarasa gübreside mi var ?

Bu şuna benziyor çavdar ekmeği yedim iyi geldi sizde yiyin iyi gelsin ! Oysaki ne siz ne de bir başkası sadece çavdar ekmeği yiyerek gelişemez. Tekdüze yerse bir süre sonra zayıflar hatta hastalanır. Ağacın dili olsada konuşsa. Size ne istediğini söyleyebilse !!

Kanatlı gübreleri fosforca fazla zengindir. Ancak yarasa gübresi diğer kanatlılardan biraz daha uygun içeriklidir. Fakat gene de ne mucize gübredir ne de bitkinin tüm isteğini karşılar. Gübre sektörünün, yetiştiricilerin teorik bilgi eksikliğini sömürmesinden başka bir şey değildir. Faydalı bir şeyi en zararlı şekilde kullanıp pazarlamakta üstümüze yok adeta . . .

Bitkiler ve dahi sizin fındıklar 16 adet elemente ihtiyaç duyarlar. Bunların hepsini mutlaka almalıdırlar. Üstelik bunları belli bir oranda almalıdırlar.

İthal Gözlük Getirmeyi Düşünüyorum


Raftaki gözlükler dahil mi 60-70 bine ? Kurs ve ruhsat için 60-70bin harcı devletin hangi birimi alıyor ?

1$ lık gözlük Çin' den hangi yol ve yöntemle gelirse gelsin, mesela direk Çin' den Türkiye' ye değil de, Pakistan, Kazakistan hatta Rusya üzerinden gümrüklere gire çıka gelse belki astarı yüzünü kurtarmaz da böyle de olmuyor.

Çantada gözlük mü gelir ? Baştan batık ticaret.



27/03/2012 :  20:51:27 de yazıldı. Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.  

İthal Gözlük Getirmeyi Düşünüyorum

Sorunuzdan tam anlaşılmadı ama siz Avrupa' dasınız ve buradaki fiyatları merak ediyorsunuz gibi bir çıkarım yaptım.

Türkiyedeki gözlük magazası eğer dışarıdan Çin' den veya Avrupa' dan direk kendisi getiriyorsa iyi kazanıyordur. Güzel kar bırakan üstelik kendini fiyat konusunda çok iyi koruyan bir sektör.

Alış fiyatları yeterince ucuz bu yüzden kimse öldü parasına satmaya kalkıp piyasayı bozmaya gerek duymuyor. 1$ maliyetli bir malı 2$ a piyasaya verip karizmasını çizdirmek istemiyor. 10 liranın altında bir fiyat yok. 6-7$ dan satılabiliyor.

İnsanlara gayet ucuz geliyor. Daha da ucuzsa gözünde taşımak istemiyor. Fantazi bir ürün çünkü. 10 lira ile 150 lira arasında her tür müşteriye (zengin, fakir, bilen, bilmeyen) rahatlıkla gözlük satılabiliyor.

İthal Gözlük Getirmeyi Düşünüyorum

Yakında Avrupa ülkelerinin, Fransızların, Almanların bizzat çakmaları çıkacak herhalde !!??

Gözlükte orjinal ürün epey komik bir cümle haline geldi. Teknolojisi bu kadar basit tel, plastik ve cam muadili malzemelerden müteşekkil bir ürün. Nerdeyse ev atölyesinde çakma gözlük üretebilir teknolojiye ulaştı insanlar. Gözümdeki güneş gözlüğünün son iki yıldır arasamda orjinalini bulamaz oldum. Yok çünkü. İlk piyasaya süren firma bile bunlardan vermeye başladı çünkü. Kendi yapıp eziyet çekeceğine Çinliye sipariş verip kendisi satıyor.

Artık piyasa orjinal kopyaları ile kopyaya benzeyen kopyalar tarafından kaplandı. Orjinal kopyalarını ürün sahibi, kopyaya benzeyen kopyaları da diğerleri satar halde.

27/03/2012 :  11:47:31 de yazıldı. Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.  



İki Birden Üçte İkiden Büyük Değil mi ?


Alıntı Yapılan Metin:
siz siz olun ortağınızı seçerken eşinizi, karınızı, seçer gibi seçin


Eş, karı veya koca nasıl seçilir ki ? İtinayla seçilen eş kattiyen aldatmaz veya bırakıp gitmek isteyeceği bir gün gelmez mi ?


Alıntı Yapılan Metin:
En iyi ortaklıklar bile bir menfaat ilişkisine dayanır Güven bu iliskinin en son maddesi olur ancak


Menfaatler yerli yerindeyse, itina ile seçmesek de olur bu durumda, eşi veya ortağı . . .

21/03/2012 :  00:17:04 de yazıldı. Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.  

İki Birden Üçte İkiden Büyük Değil mi ?


 Alıntı Yapılan Metin:
Ortaklık" adı üstünde menfaat ilişkisi işte :)) Ortaklık ortakların menfaatine olduğu sürece sürer. Bu menfaat kavramının içine maddi manevi birçok etken girer :))

Bu menfaat bilinci içinde mantıksal kararlar almayı bilen iki ortak olması gerekiyor Bizim Türklerde mantıksal kararlardan çok duygusal kararlar alır (şark mantalitesi) işte :))


Menfaatlerin yeterince bol olduğu ortaklıklar kumak lazım öyleyse. Bir de menfaatlerin baştan belli olduğu kesin güven duyulduğu durumlar yakalamış olmak.

Menfaat güzel bir büronun cazibesi de olabilir, bol para da, O zaman bol para

İki Birden Üçte İkiden Büyük Değil mi ?


Mantıklı olan, olması gereken midir ?

3 farklı dükkan bir araya gelirse pazar olur. Pazar büyür. Hareket artar. Alışverişe teşvik artar. Avantajlar artar. Gelen de mekan da kazanır.

Bu işi keşfedenler idrak edenler AVM sistemini geliştirmişler zaten.

Bu iş yürüyor. Fakat tek tek esnafların içlerinden gelen istekle değil AVM inşaatına kalkışan şirketin eylemiyle başlıyor. AVM işletmesini yapan şirketin eylemiyle devam ediyor. Ama 3 esnaf yanyana gelip 3 katlı bir yerde bir araya kendiliğinden gelmiyor. İçgüdüleri buna


İki Birden Üçte İkiden Büyük Değil mi ?


İyi olur.

Ama doğada böyle bir yazılım var. Kedi ağzındaki lokmayı diğer kediyle paylaşmaz. Yiyebileceğinden fazla olsa bile. Bu yazılım bizde de var.

Kediye aslan, yazılıma kader veya içgüdü diyebiliriz. Sonuç aynı kalır.

Biz kedi değiliz ki, insanız kediden bir farkımız olmalı. Bize göre ap tal bir hayvanla aynı kefedemiyiz ?

Değiliz tabi ki. Ama bu genede halıcı dükkanı için gereken parayı toplayabilmemizi sağlayamaz.

Herkes elindeki hiç bir işe yaramayan üç kuruşu elinde tutmaya devam eder, beyaz eşyacı

Evde Çalışanlar İçin Vergi Muafiyeti


 İlgili Kanun Maddesinin Tamamını Okumak için Tıklayın

Kanunun tamamı bu.

Benim anladığım, internet sitesinin bu işe engel bir durumu yok gibi.

Üretimde kullanılan sarf malzemelrine fatura fiş alınıp saklanacak. Maliye teftiş ederse gösterilecek.

Vergi mükellefine satış yapıldığında makbuz alınacak. Sürekli aynı kişiye kuruma firmaya satış yapılabilecek.

Vergi mükellefi birinin para ödeyerek ayarladığı tezgahta satış yapılamayacak.

Bedavaya ayarlanmış veya mükellef olmayanın tezgahında satış yapılabilecek.

Gelir sahibi olunmayacak.

Araçla gezici satış yapılmayacak.

Sanayi tipi araç gereç alınmayacak.

Satışlar artar ilave araca gerece depoya makineye ihtiyaç duyulur hale gelindiğinde şartlar zorlanmayıp gerçek mükellef olunacak...... : )


18/03/2012  07:00:17 de yazıldı. Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.