GDO dan neden korkuyoruz ?

Basitce yapılan şey şudur ;

Bakteri, virüs, böcek veya kimyasal bir zararlıya karşı bitkiyi dayanıklı yapacak olan ve bitkinin doğal yapısında oluşmayan bir gen parçası , bir taşıyıcı yardımı ile bitki hücre çekirdeğindeki kromozal DNA ya taşınıp yapışması sağlanır. Yeni çekirdek DNA sı oluşturulan bitkiden steril ve elit bir tohum elde edilir.

Artık bu ticari bitkimiz çok korktuğumuz bir zararlıya karşı dayanıklı hale gelmiştir.

Bakteri dediğimiz şey DNA sı bitkimize uyumlu bir bitkisel bakteridir. Yani bir akrep DNA sının domatese takılabilmesi nasıl mümkün olabiliyor ben bilmiyorum. Allah bilir bunu yumurtlayan kişinin hayatında eli mikrosbop bile tutmamıştır.

Daha basiti bitkinin beynine bir yazılım yaması ekliyoruz. Diyoruz ki ; bu zararlı etkisine maruz kalırsan kendini şu şekilde savun. Fakt bu yamayı kendimiz yazamıyoruz, doğada hazır yazılmış bir yama bulup alıyoruz.

Bitkide yeni gelişen bu savunma biçiminin bize bir zararı olurmu buna bakabiliriz. Bu savunma biçiminin bitkinin tükettiğimiz yerlerine bize zarar verecek şekilde bir kalıntısı olurmu bu incelenir. Eğer böyle bir zarar ortaya çıkacaksa bu işlem ticari olarak geçerli bir yol değildir. Yapılmaz.

Dünyadaki bütün ticari işletmelerin işi gücü insanları zehirlemek neslini kurutmak falan olmalı ki buna çalışsınlar. Çizgi film senaryosu gibi !?


Basit bir teknolojik yöntemden bahsediyoruz. Amaç bitkiyi daha dayanıklı yapmak. Koparılan gürültünün sebebini anlamak mümkün değil.

Bu iş tehlikeli ise tüp bebek yapmakta tehlikeli ya çocuk değil de canavar çıkarsa !

Gürültünün sebebi biyokimya veya genetik bilimi ile ilgili değil tamamen siyasal veya ticari....

Şu anda dünyadaki binlerce bitkinin durumu bu şekildedir. Metod yeni bir şeyde değildir. Yıllardır bilinir ve uygulanır.

Ne oldu da bundan bu kadar korkulur oldu ?



29/10/2009 :  05:46 da yazıldı. Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.



Bilinmeyenler ve GDO




Ülkemize suni genli tohumların girişi yasaktır fakat denetimi yoktur ya da çok yetersizdir. Henüz ortada bilimsel bir tehlike olmadığı için üzerinde çok fazla durulmamıştır.

Zira suni genli bir domates tohumu alırsanız, orabanj hastalığına asla yakalanmayacak bir tarlanız olacak demektir. Tarlada bazı hastalıklar ortaya çıktığında ilaçla önlenmesi mümkün olmayıp müteakip yıllarda da tarla enfekte kalabilir yani ticari hayat sönebilir. Çok korkulan bir bitki hastalığından kesin kurtuluş yolu olan bu suni genli tohumluğun cazibesi buradan gelir. Önemli bir hastalığa karşı koymak için yapıştırılmış bu suni genin sağlığa zararı konusunda yapılan yorumlar hiçde bilimsel değildir. Bu gen kanser yapar diyebilmek için nasıl kanser yapacağınıda makul ve mantıklı bir şekilde açıklamak gerekir.

Cep telefonu adamı kanser yapar demekle aynı şey. Nasıl yapacak ? Cep kanser yapıyorsa neden dünyada kanser patlamadı ? Kanserdeki artış artan nüfüsla orantılı. Cepten önce sigara var. Kimyasallı yoğurtlar peynirler var. Artan CO2 gazı var. Delinen ozon tabakası var. Daha birinci sırada duran unsurlar değilde korku yaratmanın daha populer olduğu cep suçlanıyor. İşte aynen bunun gibi.

GDO da muhtemelen tohumculuk şirketlerinin ticari savaşı bu bilgi kirliliğini ortaya çıkarmış durumda. Bazı firmalar o kadar harika sonuçlu tohumlar geliştirmişler ki bu yeniliğe girememiş olan diğer tohumcuların piyasalarını kırmış durumdalar. O zaman ne yapalım bu tohumlar kanser eder adamı diyelim.

Kim rekabette nasıl bir yol izlerse izlesin suni gen yapıştırma işi asla engellenemeyecek bir sektör.

Bir grubun çıkıp absürt tartışmalar yerine, ülkemizde suni genli tohumları kim denetliyor ve yeterli mi diyerek tartışması gerek. Dünyada suni genli tohum üreten firmalrın çalışmaları piyasaya çıkmadan önce kimler tarafından tescilleniyor, yapılacak çalışmalara getirilen etik kurallar nelerdir bunları anlatılması gerek.

Adam çıkıyor domatese akrep geni yamanabilir diyor. Terminatör bitkiler dünyayı ele geçirecek diyebiliyor. Zihni örümcek adam filmiyle şekillenmiş bir zihniyet var ortada bir de televizyonda konuşuyor olmanın dayanılmaz cazibesi . . .

Suni bir gen ıstakaya dizilen okey taşları gibi kolayca yapılan bir iş de değil üstelik. Suni gen bir bitkinin kendi doğasında asla oluşturamayacağı bir genin başka bir organizmadan alınıp bu bitkiye yapıştırılmasından ibarettir. Her gen her bitkiye yapıştırılamaz. Metrik 3 bir cıvata metrik 3 bir somuna girer. Genler arasında bir uyum olmalıdır, gene doğa bizi sınırlar. Akrebi domatese yapıştırmak Murat 124 ün tekerleğini C200 mercedese takmak gibi bir şey. Takılmaz ne çapı ne de delikleri denk gelmez. Delip taksak bile araba düzgün gitmez. Yani elimizde ürün alabileceğimiz ticari bir bitki olamaz.

 29/10/2009 :  04:33 de yazıldı. Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.



Bilinmeyen her şeyden kork anlamaya da çalışma.


Öncelikle GDO nun ne demek olduğunun bir açıklanması lazım. Çünkü her türlü zirai üretime GDO demek mümkün hale geldi son tartışmalarla.

GDO terimini ilk kim üretti tam bir sonuca ulaşamadım. Fakat kim bu ismi bulmuş olursa olsun kesinlikle yapılan işi tam ifade eden isim bu değil. Karışıklığın başlıca nedeni de bu bence.

GDO ; genetiği değiştirilmiş organizma demek. Yediğimiz bütün ürünlerin genetiği değiştrilmiş durumdadır. Gen bilimi bu işle uğraşır ve bitkiler doğal yollarla birbiriyle döllenerek yeni çeşitler meydana getirilir. Amaç en yüksek verimli ve en dayanıklı bitkiye ulaşmaktır. Tıpkı uzun boylu insanların evlenmesini teşvik edip uzun boylu bir nesil ortaya çıkarmak gibi. Bu doğal yollarla yapıldığı için sağlıksız olma ihtimali yoktur. Üstelik gereklidir. Aksi takdirde 7 milyar insana yetecek bitkisel üretim yapılamaz.

Fakat gelişen teknoloji, genlerin bitkiden bitkiye doğal yollarla aktarılmasını beklemeden direk labaratuar koşullarında yeni ve doğal olmayan bir gen elde edilip bir bitki genine yapıştırılmasını mümkün kılmıştır.

İşte işin özü burada. Genetiği değiştirlmiş ürün değilde yapısında suni gen bulunan ürün demeliyiz.

Suni genli ürünler tehlikelimidir bunu tartışmalıyız.

Suni genli ürünlerin üretimi çok sıkı denetlenirse insanlığa faydası büyük. Zaten önlenmesi de mümkün olmayan bir çalışma. Fakat ortada bir denetim ve önceden belirlenmiş bir standart olmaz ise büyük felaketleri de yavaş yavaş ortaya çıkarabilecek çalışma. Ortada direk bir zarar söz konusu değilse de uzun yıllarda ortaya çıkma ihtimali olabilecek henüz aklımıza gelmeyen enteresan genler kendiliğinden oluşabilir. Ticari bir suni gen yapıştırılacaksa teknik kurallar konmalı. Bu yapılmaz ise kimin nasıl bir suni geni nereye yapıştıracağı ve bu suni genin doğal yayılma sürecinde uzun yıllarda nasıl bir değişime uğrayacağı meçhul.

Fakat hali hazırda kısırlık, kanser, zehirlenme gibi adı konmuş direk bir zararın GDO denen suni gen çalışmalı bir üründen oluşabilmesi mümkün değil.

Suni genin piyasalara girmesinin ve halk elinde tüketime sunulmasının başlangıcı bitkiye doğal döllenmelerle kazandırılamayan bazı hastalıklara dayanıklılık geninin kazandırılması içindir. Yani doğal yollarla ıslah edilen bitki en mükemmel halinde iken bile doğadaki bazı hastalıklara , zararlılara hala az dirençli halde kalmış ve bu eksiğide suni bir genin eklenmesi ile giderilmiştir. Bu suni genin sağlığa bir zararı söz konusu değildir ama bir genin suni yolla değiştirilebilmesi kötü amaçlı da kullanılabilir. Doğa insana ihanet etmezse de insan insana ihanet edebilir. Çok iyi niyetli olan bu çalışma çok sıkı denetlenerek piyasaya çıkarılmalıdır.

Konunun çok fazla teknik detayı var. Çok özet haliyle veya konuyla en ilgisiz kişinin bile anlayacağı haliyle durum budur.

Televizyonda konuşmaya çok meraklı insanımız var. Konu ve gerçekliği hiç önemli değil. Konuşanların arasında genetikci veya ziraatçiye hiç rastlamadım.

Ama çok populer bir konu. Şimdi telefonu açıp kanalın birine bir iddiada bulunsam yarın televizyondayım anlaşılan. Sonra uydur gitsin nasılsa kimse anlamıyor. Kimsenin senin üzerine konuşma şansı yok.

Bilim sabit bir şeydir. Suni olarak genle oynamanın 10 ayrı yorumu olamaz. Oluyorsa, tartışılan şey tartışılması hedeflenen şey değildir !


29/10/2009 : 03:55 de yazıldı. Bu yazının ilk yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.