Ben bu başlıktaki yazıyı üniversitenin ilk yıllarında adını
hatırlamadığım bir dergide bulup kesip defterimin arasına koymuşum
aradan geçen yıllarda unutup gitmişim.
Geçen sene bu yazıyı bulup tekrar okuyunca ilk işim buraya yazmak olmuştu.
Gençlikte
mantık ön planda idi. Konuşkandım ama kolay diyaloğa giremezdim.
Diyaloğlar kendiliğinden gelişmezse diyaloğu
kendi başıma ortaya
çıkaramazdım. Büyüdükce diyaloğların bazı ortamlarda sadece benden
çıkamaya başladığını farkettim. Bu ilk tespitimdi diyaloğlar
konusunda.
Sonra bir gün, hiç konuşmadığım halde bazı ortamlarda
otomatikman sevilen bir insan olabildiğimi farkettim. Nedendir acaba
diye düşündüm. Bunun doğallıktan ortaya çıktığını anladım. Bir ortamda
gereksiz yere konuşmayınca da insanların sizin hakkınızda bir fikirleri
olabiliyor. Yani samimiyet ifade ediyorsunuz. Sizi ortamdaki diğer
insanlarla veya kafalarının içinde bildikleri diğer insanlarla mukayese
ediyorlar. Sadece sessiz kalıp gereksiz bir konuşmayı
gerçekleştirmeyerek insanların hakkınızda bir fikir edinmelerini
sağlamış oluyorsunuz. Bu samimiyet ifade etme konusu da diyaloğlarda
ikinci tespitim oldu.
Ben doğal olmayı severim. Üzgünken üzgün ,
sevinçli iken sevinçli davranmak. Sıkıntı çekiyorsam rol yapmayıp
sıkıntımı paylaşmak.
Ancak içinizde bir yaşama sevinci hep
bulunmalı. İnsanın sıkıntısı sevincinden çoktur. Rol yapmama adına
hayatı sıkıntı içinde geçirmek sıkıntınızı katlamaktan başka bir işe
yaramaz. Sıkıntılarınızı bir süre sonra atlatacağınızı bilmenin
sevincini yaşamak daha akıllıca olur.
Bu unuttuğum yazı defterimin arasında dururken ben bu konuda bir takım aşamalar geçirmişim farkında olmadan.
Bence bu tip şeyleri uygulamaya koyun. Hayatın özü iletişimdir zira . . .
Bir çok şeyi yoluna koyar.
23/08/2009 : 16:17:15 de yazıldı. Bu yazının yazıldığı orjinal sitedeki başlığın tamamını görüntülemek için tıklayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder